Raflar arasında siyasi tarihi, özellikle 19 ve 20.Yüzyıl’ı kapsayacak nitelikte bir eser arıyordum. Bir ton kitap vardı ve ben açıkça söylemek gerekirse bir iki isim dışında kimseyi bilmiyordum modern siyasi tarih konusunda. Üç tane kitap seçmiştim ve eleme yoluyla istediğime en uygun olanı alacaktım. İlkini boyutlarından dolayı hemen eledim. Masa üzerinde oturarak okumamı gerektirecek ve gerçek anlamda kol kası yapmanızı sağalacak bir kitaptı bu. Bir diğerini de meseleyi sadece Avrupa perspektifinden anlattığı için eledim. Elimde Alkım yayınlarından çıkmış olan 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi adlı, Prof.Dr. Fahir Armaoğlu tarafından yazılmış uygun boyutta ve içerikte bir kitap kaldı. Kimdi Fahir Armaoğlu, bilmiyordum. Kitabın arkasını çevirdim ve kendisiyle ilgili yazılanları okumaya başladım. Mükemmel bir kariyeri vardı. Ankara Siyasal, Minnesota, Harvard ve Stanford gözlerime inanamadım ve bilinmesi gereken bir şeyi bilmediğim anda duyduğum o iç burkucu duyguyu bir tür hayal kırıklığını yeniden duyumsadım. Nasıl dedim, nasıl adını duymam ben bu şahsiyetin, sonradan öğrendim ki siyasal tarihte duayenmiş kendisi.
Eve geldim, aldığım bir kitabı hemen okumam. Gece olmasını bekledim. Odama yayılan tatlı loş, sıcak ışık altında okumaya başladım. Yazarın üslubunun esnek ve yormayan büyüsü beni Alman Milli Birliğine kadar getirmişti. Duruluğu ve doyurucu içeriğiyle kendini okutmayı başaran kitaba ilerleyen gecelerde de devam ettim.
Siyasal tarih bir hobidir, dersle öğrenilemez ve kişisel merakın had sayfada olması gerekir. Buna da Armaoğlu vakıf olmuş olmalı ki ders kitabı havasında kesinlikle aktarmıyor. Ders değil, tarih bilimi anlatıyor, sohbet ediyormuş gibi yazıyor. Fakat belirtmeden geçemeyeceğim bir hususta kendi çıkarımlarını ve “siyasal” görüşlerini kullandığı sıfatlarla bilinçli olarak hissettiriyor yazar. Objektif evet fakat sanki arada doğrusu budur der gibi, mesela kitabın ( Yazarın iki cilt halinde 19.Yüzyıl ve 20.Yüzyıl olarak ) başında Avrupa’da filizlenen fikirleri anlattığı bölümde alenen Marx’a karşı Bernstein’i savunuyor. İlerleyen bölümlerde de Sovyet karşıtı olduğunu anlıyorsunuz.Birkaç yerde Türkiye hakkında da bu tarz çıkarımlarda bulunuyor.Ama bunların hiçbiri esere değerinden bir şey kaybettirmiyor.Çünkü tarih, yorumsuz olunca tatsız tutsuz wikipedianın sunduğu bilgiler gibi oluyor.
Söylemeden geçilmemesi gereken diğer bir noktada, yazarın Osmanlı Devletine ve Türkiye Cumhuriyetini de genişçe yer ayırması. Genelde siyasi tarih yazarları (Avrupa merkezli olanlar) Osmanlı’yı ve Türkiye’yi görmezden gelirler eserlerini kaleme alırken (Bernard Lewis hariç). Armaoğlu bu fikirden sıyrılarak özellikle Türk Dış Politikasına özel bir hassasiyet göstererek, bu iki devleti dünya siyasetinde görmezden gelinmemesi gereken bir yere konumlandırıyor. Kitap bu nedenle bu topraklarda yaşayan insanlar için de bambaşka bir önem arz ediyor.
Kitap iki cilt olarak(19 ve 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi) Alkım Yayınları tarafından yenilenmiş, şık ve ergonomik baskısıyla okuyucuya sunuldu. Alın, okuyun derim, ilginiz olmasa bile arada kaynak olarak kullanabileceğiniz nadide bir eser ve gerçek manada büyük bir birikimin ürünü. Bugünü yorumlarken geçmişi bilmemek, boşboğazlıktan öteye gitmez. Biraz daha az boşboğazlılık yapmak için kurtarıcı bir yapıt.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder