Şimdi izah etmek istediğim şeyde
herhangi bir alıntı ya da çalıntı yapmayacağım. Bugün trafikte etraflıca
düşünmeye çalıştığım bu mevzuyu, sade olarak anlatacağım. Alıntı vermeyeceğim,
tanık göstermeyeceğim.
Bilgiyi neden ediniyoruz. Yani
ona ihtiyaç duymamızı sağlayan şey ne? Bu sorunun cevabını vermek çok güç. Bunu
biraz daha daraltarak, entelektüel bilgi birikimini neden elde etmek istiyoruz
gibi kestirmesi biraz daha kolay bir alana sığdıracağım. Üç temel nedene
dayandırıyorum bunu.
1-Toplumda itibar elde etmek için, bilginin
gücüne sığınarak toplumda statü atlamak, kazanmak niyetiyle. Bacon’ın
ifadesiyle bilgi güçtür.
2- Salt maddi kazanç için, bilgiyi para ile
satmak, onu satılabilir bir şey olarak görüp üzerinden maddi gelir elde etmek amacıyla
3-Düşünebilmek ve bilince kavuşmak için,
bilgiyi zihinlerinin kazanında yakıt olarak kullanmak için.
![]() |
Hamal |
İlkine misal olarak- bizim okulda
dahil- hemen her gün karşılaştığımız alelade üniversite hocası tipi verilebilir.
(Hepsi için demiyorum ama 10’da 9’u için geçerlidir bu) Asistanlıktan,
profesörlüğe zor ve sancılı bir yolda var gücüyle çalışarak bir statü elde
etmek iradesiyle okuyan akademik kesimin büyük kısmını içine alan çok geniş bir
kümedir. Biz bunu biraz daha geliştirerek “şöhret” adına bilgi edinimi de
diyebiliriz. Yani bilgiyi kendisi için olduğu kadar, toplum gözünde de itibar
kazanmak niyetiyle edinen insan tipi. Nitekim böyle kimseler yaşadığı dönemde gıpta
edilen, her türlü medya programına çağrılıp, iltifatlarla uğurlanan, bilgisiyle
göğüs kabartan insanlardır. Fakat böyleleri geleceğe kalamazlar. Çünkü bir şey
üretmekten ziyade bir papağan gibi, kaliteli ve uzun ömürlü belleğiyle
bilgisini pazara çıkarırlar. Düşünmediği ya da düşündüğünü zannettiği için
insanlık için (çağı ile sınırlı kalarak) rafta duran okunmamış bir
ansiklopediye benzetilebilirler. Bilgi bu tipler için amaçlaştırılır. Bu da onları
düşünmekten alıkoyduğu gibi bu yüzden bilgi hamalı olup çıkarlar. Bilgi yeni
bilgileri doğurmak için değil üste belirttiğim üçüncü grubun sığ olarak nitelendirdiği
niyet için öğrenilir. Saatlerce kütüphaneden çıkmayan, çıktığında belleğini
doldurmuş ve kendini tatmin etmişlerdir böyleleri. Beyinlerindeki hafıza, hemen
her gün kullanıldığımız USB belleye benzer.
Ardından ikincisi günümüzde
televizyonlarda sıkça rastladığımız “bilmem ne uzmanları” nın ekseriyetle oluşturduğu
gruptur. Bilgisini pazara çıkarmasının nihai hedefi salt maddi kazançtır.
Kitaplar yazarlar ki yazdıkları en çok satanlar listesine girer. İmza günleri
düzenlerler, fanları kitapçıları doldurur. Bu grubun ilkinden ayıran en keskin
ayrım statüyü sade ve sadece paraya endekslemiş olmalarıdır. Diğer grubun
aksine çok bilmekle değil, çok kazanmakla övünürler. Bilgiyi salt satılan bir
meta olarak görürler; bilgi ile pazarda satılan portakal aynı kefeye konur
böyleleri için. Ah keşke kitabım tutsa da yeni bir ev alabilsem gözüyle
bakarlar. Kitaplarının satış grafiklerini ellerini ovuşturarak takip ederler.
Bilgi ise yine bu amaçla bir anlam ifade etmeyen kitaplarını doldurmak için
öğrenirler. Düşünmezler, ülke dışındaki
moda akımların içerdeki yegane temsilcisi olmak için gözleri hep
dışardadır. Satabileceği bir şey bulduğunda düşünmeden (ne kadar satacağı
dışında) ağızı sulanan aç kalmış bir kurt gibi yer yer çevirilerle, zaman zaman
cümlelerdeki kelimelerin yerine değiştirerek raf ömrü uzun olmayan süt gibi
kitaplar devşirirler. Örnek vermeye gerek yok, kitap sitelerini şöyle bir gezseniz
binlerce, onbinlercesine rastlayabilirsiniz.


Genellikle içinde
bulundukları çağda önemleri kavranmaz, çünkü toplumun geneliyle yücelttiği
statü anlayışlarına aykırı hareket ederler. Bu sebeple adları ve yazdıkları
gelecek nesillerce dünya döndükçe var edilir. Nitekim dillendirdiklerini
kavramak için zamana ihtiyaç vardır.
Diyojen ve Mevlana bu gruba verilebilecek örnekler isimlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder