Murat Belge’nin geçen ay İletişim yayınlarından çıkan Militarist Modernleşme’si geçen senenin siyaset-tarih raflarında boy gösteren eserler arasında alınabilecek en dolu ve nitelikli kitap. Uzun bir araştırmanın ve analiz sürecinin Belge’nin geçmiş birikimleriyle harmanlaması neticesinde ortaya çıkan her anlamda nitelikli bir eser Militarist Modernleşme.
Kitabın adından da anlaşılacağı üzre Militarist olarak modernleşme yolunu seçen 3 toplumun ekseninde bu toplumların “neden ve nasıl” militarizmin uygulayıcısı olabildiklerini, tabi ki tarihsel- sosyolojik arka planlarıyla ele alıyor. Olmayanlara da değiniyor, ilk ulus-devletler bölümünde inşa edilen (sırasıyla) Britanya, ABD ve Fransa’yı ise diğer militarist ulus-devletlerin daha iyi anlaşılabilmesi için “neden olmadılar” yaklaşımıyla gözler önüne seriyor. Militarizmin üç büyük uygulayıcısının yanı sıra İtalya, Hindistan ve Yunanistan’daki toplumsal ve siyasi kurumları da yine bu ayıklayıcı yaklaşımıyla kitabına eklemekten üşenmiyor Belge.
Kitap bu sebeple kısa değil, gayet uzun. Niteliği de yüksek olduğu için, okurken notlar almak, arada bir tarih kitaplarını da arşınlamak lazım. Belge ele aldığı toplumların tarihi süreçlerinden bahsediyor, fakat yazarın verdiği bilgiler kendisinin ortaya koyduğu analizleri anlamak için yeterli değil. Belge’nin sunduğu önermeleri daha da iyi anlamak ve “hayrete düşmek için” kitabı okumadan önce siyasi tarih kitapları el altında bulundurmakta fayda var, zemin kazanmak için bu çok elzem.
Muhtevasına geri dönersek üstte de değindiğim gibi ilk ulus-devletlerden başlıyor. Britanya’nın neden militarist olmadığını ve dünyanın en eski ve en köklü demokrasisinin, burjuvazi-aristokrasi-krallık üçlemesinin arasında “inşa” edilen ilişkiler ve kurumlar vasıtasıyla nasıl meydana gedildiğini ortaya koyuyor. Britanya üzerine sunduğu analizler çok ilgi çekici. Burjuvazinin gelişimini, aristokrasinin zamanla oluşan bu kendine has Britanya kentlisiyle olan yakınlaşmasının akabininde sınıflararası ilişkilerin yeniden şekillenen yapısıyla güçlenen ve güçsüzleşen kesimler arasında ortaya çıkan “ortada buluşma” ile gelişen demokratik kurumların militarist yapıya nasıl sübap olduğunu alıntılarla ve göndermelerle yazıya aktarıyor Belge. Epey notum var bölümden, hepsinden bahsetmek isterim fakat korkarım ki bu durumda inceleme yazısı bile uzunca bir kitap halini alabilir.
Ardından ABD’deki kurumları ve oluşum süreçlerini sonra aynı analiz süreciyle Fransa devrimi çevresinde sınıfsal ilişkileri ve bu ilişkiler içerisinde ordunun rolünü ele alıyor. Bir sonraki bölümde ulus-devletlerle birlikte doğan ve militarizmin de biricik "yuva" ideolojisi olan milliyetçiliğe değiniyor. Milliyetçiliğin Fransız devrimi sonrası nasıl ortaya çıktığını, sanayileşmenin bunu nasıl körüklediğine kısaca anlattıktan sonra Batı Dünyasında Askerliğin Tarihine Kısa Bir Bakış adlı bölümde, ilk düzenli ve gelişmiş ordulara sahip Roma’dan, Ortaçağ şövalyeliğine, bir sonraki aşama olan ücretli askerler dönemine, Napoleon ile birlikte gittikçe kurumsallaşan “herkese askerlik” süreci tabanında şekillenen kurmaylık ve subay eğitimi gibi 19. Asrın askeri yapılarına, bu kurumların ilk büyük sınavı olan birinci dünya savaşına ve son olarak günümüz askeri kurumlarına geliyor yazar. Bu bölüm kısa fakat özetleyici niteliğiyle gelecek bölümlere geçiş için temel oluşturuyor. Militarizme kapı aralayan askeri kurumlardaki gelişim bu nedenle çok önemli.
Sıra bir sonraki bölümde Almanya’ya geliyor. Kitabın ağır topu Türkiye ile birlikte bu toplum. Çünkü Prusya ile başlayıp gelişen militarizmin Alman İmparatorluğu ile nasıl tavan yaptığını ve Almanya’nın militarizmin neden en etkin ve “başarılı” uygulayıcısı olduğunu anlamak için başlı başına bir kitap sayılabilecek mükemmel bir bölüm halinde işlenilmiş Almanya. Almanya’da askerliğe olan “hayran” bakış açısı ve onu üst noktalara taşıyan toplum-yönetici ilişkilerinin ortaya çıkmasını sağlayan toplumsal-tarihi kurumlara göz gezdiriliyor. Ulus-devletin ilk örneklerinin başarılı modernize gelişimlerinin taklidi olan ve Almanya’da inşa edilen ulus-devlette milliyetçilik endeksli militarist modernleşmenin oluşumu çok dikkat çekici. Aristokrasinin subay kadrolarının Junker’ler gibi tek sahibi olması, burjuvazinin cılızlığı ve apolitikliği ile gelişim olanağı bulan ve demokratik fikirleri disiplin ve itaat düsturuyla boğan Alman militarizminin toplumu ve zihniyetleri nasıl ele geçirdiği o kadar akıcı ve iyi bölümlendirilmiş bir halde ortaya konulmuş ki içindekiler bölümüne şöyle bir göz gezdirdiğinizde sadece başlıkların bile size çok şey anlattığına şahit olacaksınız. Almanya’daki ideolojilerin ve toplumun nasıl militarize edildiğini anlatmak benim haddime değil, Murat Belge zaten bu işi çok etkin ve yerinde analizleriyle yapmış… (İlker Başbuğ'un tutuklanması dönemine rastladığı dolayısıyla hala çok sıcak bu kitap.)
devam edecek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder