22 Ocak 2012 Pazar

Rick Stein ile Akdeniz Tatları (Geçte Olsa Bir Zappingleme Hikayesi)

Rick Stein
Discovery’nin her türlü mamulünü izlerim ama her nedense BBCHD’yi pek izlemem. (Büyük bir hatadan yeni döndüm.) Dün akşamüzeri gibi Rick Stein ile Akdeniz Tatları adlı seyahat-kültür-yemek programına denk geldim. Kimdi bu Rick Stein, bilmiyordum. İnternetten bireysel sitesini ve sözlükleri şöyle bir gezindim. Antony Bourdain’in No Reservation adlı serisini Travel&Living’de yıllardır izliyordum. (Ne yazık ki bu kanal yayın hayatına son verdi. Bu ocak ayının başında.) Ama bu adamı nasıl duymadım şaşıyorum. Antony gibi bu adamda iyi ve tanınmış bir şef, özellikle deniz mahsullerinde uzman. Vakti zamanında İngiltere’de Tony Blair ve Fransa’da yüksek mevkideki isimler için şef olarak hizmet vermiş. Rick Stein’s Seafood başta olmak 11 tane yemek kitabı da var. Sizin anlayacağınız öyle es geçilebilecek bir şef-gurme (Word bu gurme sözcüğünün Türkçesi olarak “tatbilir” sözcüğünü işaret ediyor. Tam olarak karşılar mı bilemiyorum.) değil.


Belgesel çok iyi kurgulanmış. Birkaç bölüm halinde Akdeniz’e kıyısı olan ülkelere giderek, geleneksel lezzetleri hem buluyor, hem de tariflerini alarak İngiltere’deki evinin mutfağında yapıyor. Ben 2 bölümünü izledim henüz. İlk izlediğim bölüm Yunanistan Korfu odaklıydı. Korfu’nun geleneksel mutfağını “keşfettiği” 70 dakikalık bir program. Hem bölgedeki restoranları ziyaret ederek lezzetleri deneyimliyor, hem de bölge insanının evine konuk olarak, ev-işi yemekleri tadıyor ve yorumluyor.  İşinde uzman bir şef ve aynı zamanda gurme olduğu yaptığı yorumların niteliğinden belli. Yemekleri birbiriyle mukayese ediyor, yapılış biçimlerini, tatlarını, kullanılan malzemeleri birbir açıklıyor. Fakat asla kırıcı omuyor bunu yaparken, yaptığı değerlendirmelerle bölge insanın günlük hayatına ve günlük hayatında yediği yemeklere değer vermesi, zaman ayırması gerçek “lezzet”in peşinde olduğunun önemli bir göstergesi. Ayrıca Profesyonel-elit mekânlardan uzak durması da gözümden kaçmadı. Bu noktada Bourdain’den farklı bir yol seçtiği açık. Bourdain de sokakta satılan, ayaküstü ve salaş lezzetleri tadardı Rick gibi ama Antony diğer mekânlara yani lüks-elit restoranlara da uğrardı. Rick Stein ise belgeselinin temasına aykırı olan bu tip mekânlardan özellikle uzak durmakta haklı tabi.


Çekimleri mükemmel. Özenli ve üslup sahibi, BBC’nin işini bilen yönetmen ve kameramanlarla çalıştığını ve yaptığı birbirinden harika belgesellerini düşünürsek buna şaşırmayız.  Antony Bourdain ile bir karşılaştırma yapacak olursak , No Reservation nasıl anlatır, daha doğaçlama. BBC’nin işini şansa bırakmayacağını ve pek tabi Anglo-Sakson yaklaşımını da eklediğimizde nedeni de ortada bu iki önemli farkın.

Diğer izlediğim bölüm ise İspanya, Fas ve son olarak Türkiye odaklıydı. Ne kadar birbirine benziyor şu Akdeniz ülkeleri. T uzlu bir iç deniz sayesinde meydana gelen  “Akdenizlilik” özellikle yemekler konusunda çok bariz. Kullanılan baharatlar (özellikle kimyon ve acı biber), pişirme teknikleri, -doğal olarak- kullanılan sebzeler, meyveler ve etler hepsi birbiriyle o kadar büyük bir benzeşim içinde ki, asıl şaşırtıcı olan ise kullanılan malzemelerde büyük farklılıklar olmamasına rağmen, ortaya yüzlerce farklı lezzetin çıkabilmiş olması. Dünya’da Akdeniz kadar geniş başka bir “yemek coğrafyası” yoktur sanırım. Mısır’dan İspanya’ya, Türkiye’den Fas’a, gerçekten inanılmaz. Zaten bu “inanılmaz”lık karşısında Rick Stein'in de dili tutuluyor bu nedenle Antony’de gördüğümüz o uzun süreli, samimi diyalogları (aşçılarla, sokak satıcılarıyla vb.)  Stein’de göremiyoruz. Karakter farklılığı tabi. Herkes Antony Bourdain gibi geveze olmak zorunda değil. Türkiye’de ise Mersin’e geldi ilk olarak. Ardından da “yemeğin başkenti” olan Gaziantep’e uğradı. Özellikle mekân olarak İmam Çağdaş’a seçmiş olması, önceden iyi bir araştırma yaptığının göstergesi. Çünkü Gaziantep’te kebap ve baklavada bir numaradır burası. İngiltere’de evinde, aldığı tarifle lahmacun yapması ise görülmeye değerdi. Yaptığı lahmacunu tadarken, 20 yaşında olsaydı tüm dünyada bunun şubelerini açabileceğini söylemesi enteresan ve akla yakın bir girişim önerisiydi ama ne yazık ki beni aşan bir iş olur bu.

Fas’ta İspanya’da tattığı lezzetlerin adlarını not almadığım için kendimi kötü hissediyorum. Neyse amacım programı tanıtmak, Rick Stein izlemek varken benim bahsetmem (ki ne gerek var, belgeseli izleyin ) zaten ayıp olurdu.

Belgesel yanılmıyorsam bir sene önce çekilmiş ve epeydir yayınlanıyormuş. Geç bir tanıtım yazısı oldu bu ama en azından duymamış olanlara geçte olsa anlatmış oldum. No Reservation’dan (ki bu serinin biteli yıllar oldu) sonra yüzümü gülümseten yeni bir belgesel serisi bulmuş olmanın kıvancı içindeyim. Geri kalan bölümleri de kaçırmazsam izleyeceğim. Bu kadar övgüden sonra doğal olarak tavsiye olunur.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder