3 Ocak 2018 Çarşamba

Nobelli Günden Kalanlar'a sıra geldi mi?

Çok az hikaye Kazuo Ishiguro’nun Günden Kalanları kadar katmana sahip. 

Son günlerde filmini yıllar önce seyrettiğim Günden Kalanları okuyorum. Tek kelimeyle mutlaka okunması gerekenler arasında. 2017’de Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Kazuo Ishiguro’nun 1989’da yayınladığı roman, katman katman bir hayatı gözler önüne seriyor.

Baş kahramanımız Stevens. Babasının da bir başuşak olduğu Stevens için “dünyanın kaderine yön veren beyfendilere hizmet etmek büyük bir görev”. Bu nedenle aşırı disiplinli ve görevi için yaşayan biri. Bu onun için o kadar önemli ki, kendi duygularının ve düşüncelerinin bile ötesine geçiyor. Şimdi çok fazla spoiler vermeden romana kısa bir göz atalım.

Roman, Stevens’ın 1950’lerde malikaneden İngiltere’nin batısına yaptığı yolculukla başlıyor. Bu yolculuk sadece fiziki boyutlarla sınırlı değil. Ömrünün uzun yıllarını Lord Darlington malikanesinde geçiren Stevens’ın kendisine yaptığı bir seyahat aynı zamanda. Gezinin sonunda ise benzerine pek şahit olmadığımız bir aşk öyküsünün gerçek finaline ulaşıyoruz.

Karşınızda ‘çok heyecanlı’ bir aşk hikayesi yok. Sizi kurgusuyla oradan oraya şevkle sürükleyen bir hikayeden de bahsetmiyoruz. Peki Günden Kalanları bu kadar özel kılan ne?

Aslında her şey Stevens’ın karakterinde saklı. Ishiguro öyle bir kahraman yaratıyor ki, duygularını ifade edemeyen, bununla kalmayıp kendini hisleri konusunda sürekli manipule eden, tabiri caizse işi için yaşayan biri başuşak. Bu durum Stevens’ın hikayenin son düzlüğünde de ‘bir an’ şüpheye düşeceği gibi hayatı ıskalamasına yol açıyor.

Kendisine deliler gibi aşık evin kahyası Bayan Kenton’ı avuçlarının arasından kaçırırken, kılını bile kıpartmayan bir adam Stevens. Çok üzülüyor, fakat bunu hiç bir şekilde gösteremiyor, adım atmak istiyor, nasıl yapacağını bilmiyor, kendi yargıları ve doğrularının hapsettiği, ‘vakur’ hayatına o denli inanıyor ki, için için ağlarken bile yüzü gülebiliyor.

Roman, 1993’te sinemaya aynı adla uyarlandı. Çok yerinde bir tercihle Stevens’ı Antony Hopkins canlandırıyor. Önce kitabı okuyun. Çünkü film, romanla önemli benzerlikler taşıda da yer yer farklı.

Keyifli okumalar.