Çok az hikaye Kazuo Ishiguro’nun Günden Kalanları kadar katmana sahip.
Son günlerde filmini yıllar önce seyrettiğim Günden Kalanları okuyorum. Tek kelimeyle mutlaka okunması gerekenler arasında. 2017’de Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Kazuo Ishiguro’nun 1989’da yayınladığı roman, katman katman bir hayatı gözler önüne seriyor.
Baş kahramanımız Stevens. Babasının da bir başuşak olduğu Stevens için “dünyanın kaderine yön veren beyfendilere hizmet etmek büyük bir görev”. Bu nedenle aşırı disiplinli ve görevi için yaşayan biri. Bu onun için o kadar önemli ki, kendi duygularının ve düşüncelerinin bile ötesine geçiyor. Şimdi çok fazla spoiler vermeden romana kısa bir göz atalım.
Roman, Stevens’ın 1950’lerde malikaneden İngiltere’nin batısına yaptığı yolculukla başlıyor. Bu yolculuk sadece fiziki boyutlarla sınırlı değil. Ömrünün uzun yıllarını Lord Darlington malikanesinde geçiren Stevens’ın kendisine yaptığı bir seyahat aynı zamanda. Gezinin sonunda ise benzerine pek şahit olmadığımız bir aşk öyküsünün gerçek finaline ulaşıyoruz.
Karşınızda ‘çok heyecanlı’ bir aşk hikayesi yok. Sizi kurgusuyla oradan oraya şevkle sürükleyen bir hikayeden de bahsetmiyoruz. Peki Günden Kalanları bu kadar özel kılan ne?
Aslında her şey Stevens’ın karakterinde saklı. Ishiguro öyle bir kahraman yaratıyor ki, duygularını ifade edemeyen, bununla kalmayıp kendini hisleri konusunda sürekli manipule eden, tabiri caizse işi için yaşayan biri başuşak. Bu durum Stevens’ın hikayenin son düzlüğünde de ‘bir an’ şüpheye düşeceği gibi hayatı ıskalamasına yol açıyor.
Kendisine deliler gibi aşık evin kahyası Bayan Kenton’ı avuçlarının arasından kaçırırken, kılını bile kıpartmayan bir adam Stevens. Çok üzülüyor, fakat bunu hiç bir şekilde gösteremiyor, adım atmak istiyor, nasıl yapacağını bilmiyor, kendi yargıları ve doğrularının hapsettiği, ‘vakur’ hayatına o denli inanıyor ki, için için ağlarken bile yüzü gülebiliyor.
Roman, 1993’te sinemaya aynı adla uyarlandı. Çok yerinde bir tercihle Stevens’ı Antony Hopkins canlandırıyor. Önce kitabı okuyun. Çünkü film, romanla önemli benzerlikler taşıda da yer yer farklı.
Keyifli okumalar.
Talana nazır Datça ve Bozburun
- YORUMLAR (0)
- FAVORİLERİME EKLE
- E-POSTA İLE GÖNDER
- YAZICIYA GÖNDER
- FACEBOOK'TA PAYLAŞ
- TWITTER'DA PAYLAŞ
- GOOGLE GROUPS
- KISA LİNK
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın Datça Bozburun Özel Koruma Bölgesi'ni "koruma" planı: Bölgenin büyük ölçekli turizme açılması!
“Palamutbükü, Mesudiye gibi Datça’nın en ‘mutena’ koyları turizm tesis alanları olarak tanımlandı. Daha önce de tanımlanmıştı. Ama şimdi ‘otel turizmi’ getirilerek yapılaşma verilecek.”
Bu sözler Datça Mimarlar Odası’ndan Necati Sağır’a ait. Sağır, “Cennete talan planı” başlıklı yazısında Datça ve Bozburunyarımadalarında uygulanmak istenen “Datça-Bozburun Özel Çevre Koruma Bölgesi 1/25 000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Revizyonu Plan Hükümleri”ne dikkat çeken gazeteci Çiğdem Toker’in sorularını yanıtlıyor. Sağır’a göre yukarıdaki sözlerin anlamı ise şu:
“Bugüne kadar pansiyonculuk ve en çok butik otele verilen izin, büyük parseller için büyük otelleri kapsayacak biçimde geçerli olacak. Yerli halk, kendi yerinden fiilen kovulmuş olacak. Ekmeğinden edilecek. O sahillere herkes elini kolunu sallayarak özgürce giremeyecek. Herkesin sahilleri, 'paket tur' satın alanların paralı sahiline dönüşecek."
Datça'nın üzerine titreyenler..
Geçen yaz tatilimi Mesudiye’de geçirdim. Yani haberde geçen “mutena” Datça koylarından birinde. Ege ve Akdeniz kıyı şeridimizin neredeyse tümünü gören bir olarak Datça eşsiz bir yer olduğunu söyleyebilirim. Bu “eşsizlik” ifadem alelade değil üstelik. Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) “acil olarak korunması gerekenler” listesine 1999’da aldığı Avrupa Ormanlarının 100 sıcak noktasından biri Datça ve Bozburun yarımadaları. Bu nedenle, değil otel turizmi imarına açmak, üzerine titremek gerekiyor.
Datça’nın üzerine titreyenler var. Mesudiyeli turizmci Ogün Selvili bunlardan biri. Selvili, bölgede gözü olan işletmelere karşı önemli bir kozlarının olduğunu söylüyor:
Bu sözler Datça Mimarlar Odası’ndan Necati Sağır’a ait. Sağır, “Cennete talan planı” başlıklı yazısında Datça ve Bozburunyarımadalarında uygulanmak istenen “Datça-Bozburun Özel Çevre Koruma Bölgesi 1/25 000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Revizyonu Plan Hükümleri”ne dikkat çeken gazeteci Çiğdem Toker’in sorularını yanıtlıyor. Sağır’a göre yukarıdaki sözlerin anlamı ise şu:
“Bugüne kadar pansiyonculuk ve en çok butik otele verilen izin, büyük parseller için büyük otelleri kapsayacak biçimde geçerli olacak. Yerli halk, kendi yerinden fiilen kovulmuş olacak. Ekmeğinden edilecek. O sahillere herkes elini kolunu sallayarak özgürce giremeyecek. Herkesin sahilleri, 'paket tur' satın alanların paralı sahiline dönüşecek."
Datça'nın üzerine titreyenler..
Geçen yaz tatilimi Mesudiye’de geçirdim. Yani haberde geçen “mutena” Datça koylarından birinde. Ege ve Akdeniz kıyı şeridimizin neredeyse tümünü gören bir olarak Datça eşsiz bir yer olduğunu söyleyebilirim. Bu “eşsizlik” ifadem alelade değil üstelik. Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) “acil olarak korunması gerekenler” listesine 1999’da aldığı Avrupa Ormanlarının 100 sıcak noktasından biri Datça ve Bozburun yarımadaları. Bu nedenle, değil otel turizmi imarına açmak, üzerine titremek gerekiyor.
Datça’nın üzerine titreyenler var. Mesudiyeli turizmci Ogün Selvili bunlardan biri. Selvili, bölgede gözü olan işletmelere karşı önemli bir kozlarının olduğunu söylüyor:
Haberin devamı için:
http://www.habervesaire.com/news/talana-nazir-datca-ve-bozburun-2703.html