27 Nisan 2012 Cuma

Ağustos Akşamı


Sabahtan beri insanları kavurmanın verdiği utangaçla iyice kızıllaşmış gün ışınları, kırmızı ışıkta bekleyen arabaların ve kurtuluşa ermeye çalışan asfaltın üzerine muzipçe vurarak ayrılık vaktine kadar zaman geçirmenin telaşındaydı. Ağustos ayının bu sıcak gününde sıkışan trafikten nemalanmaya çalışan Çingene kızı bir eli belinde diğer elindeyse artık iyice içi geçmiş çiçeklerle sürücülerin dikkatini çekmeye çalışmakta, bir yandan da sakızını kırmızı dudaklarının arasından arada bir göstererek bıkmış ve umursamaz, ağzında yayarak çiğnemekteydi. Bu kızın alışılagelmedik bir güzelliği vardı. Esmer ve uzun yüzüne tezat oluşturan capcanlı çakır gözleri günün tüm yorgunluğuna rağmen etrafa rikak nazarlar atıyor, kırmızı ve dolgun dudakları hafifçe çatlamış olmasına rağmen tüm işvesiyle arabalardaki arsız gözlerin dikkatini çekmeyi başarıyordu.

Kırmızı ışık yeniden yandı. Kız elindekileri satmak için arabaların arasında dolaşırken çiçek alacağını hiç tahmin etmediği ve bu nedenle pas geçtiği siyah araba tarafından motor gürültüleri arasında belli belirsiz boğuk bir ses duydu. İçinden emniyet kemerinin tombul göbeği üzerinden bin bir çabayla geçtiği ve sıkışan vücudunu kurtarmak için kemeri hışımla çıkartarak camı açan esmer, şişman bir erkek başı uzandı:

-Hiişştt! Kız çiçeklerin ne kadara çiçeklerin?


Çingene kızı çiçekli eteğinin altından kah gözüken kah saklanan küçük terlikli ayaklarıyla sekerek siyah arabanın yanına geldi. Açılan cama doğru hafifçe eğildi ve elindeki çiçekleri koklayarak:

-10 liracık, alacan mı? dedi ve güven verici bir tebessümle adamın kanlanmış ve siyah gözlerine baktı. Fiyatın olduğundan daha fazla söylemişti. Araba yeni ve pahalı bir modeldi ve bu herifte para var diye düşünmüştü. Adam ise bunun ayrıdına varmış, dökülmekte olan saçlarının bezediği kafasını sallayarak memnun olmamış gibi yüzünü buruşturdu ve sesini de buna göre nizam vererek:

-Pahalıymış, beşe ver alayım


Kız karşısındakinin sıkı bir pazarlıkçı olduğunu anlayarak makul fiyatı ağzında sakızın yerini değiştirip bir süre ön dişleriyle ezdikten sonra kabul edileceğinden kuşkusuz söyledi:

-Yedi ver senin olsun, hem kime alıyorsan hoşuna gider, taptaze benim çiçekler, hadi ama ışık yanacak çabuk karar ver. 


Adam istediği fiyatı aldığı için memnun cüzdanının içerisinden bütün bir beşlik ve  kot pantolonun sıkışık cebinden iki tane birlik madeni parayı çıkardı ve kıza uzatırken sinsi bir gülüş ile:

-Çok güzel kızsın, akşam nereye gideceksin? İstiyorsan gel benle


Parayı kızın avucuna tutuştururken ince esmer kolunu bileğinden yakalamış ve tahrik etmek istercesine söylemişti bu lakırdıyı. Önce kız vaziyeti idrak etmeye çalışarak bir süre cevap veremedi. İnsan bazen karşısında birdenbire peyda olan beklenmedik bir davranışla karşılaşınca istemsiz duraklar ve ne diyeceğini bilemez ya, işte Çingene kızı bu vaziyette birkaç saniye sakızını çiğnemeyi unutarak büyüyen çakır gözbebekleriyle olduğu yerde dikildi. Adam ise kendinden emin  iğrenç  sulanan ağzıyla talepkar:

-Olmaz mı güzelim? Ne olacakmış. Bak bende para da var. Yeriz, İçeriz. Sonra… 


Adam kızın bu şaşkınlığının nedenini anlayamamıştı. Fakir ve işlevi görünen bu kızcağızın arada bir de arabalara “hizmet” verdiğinden emin olduğu için alelade bir tutum içindeydi bu yüzden. Çingene kızı ise kuruyan damağını ıslatmak için önce yutkundu ve ardından elindeki paraları cama fırlatarak sert bir küfürle cevap verdi:

-Or*pu çocuğu, sen beni or*sp* mu sandın? S*t*r *it


Küfürleri savururken bir yandan arabanın lastiğine tekme atıyor ve sesini çevreye duyurmak için avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Bu kadar sert bir çıkışı beklemeyen adam, açık araba camlarından kızın küfürlerini duyarak o yöne doğru bakan sürücülerin kızgın bakışlarını kalın  ve terleyen ensesinde hissetti. Korkudan kısılan cılız bir ses ile kıza okkalı bir küfür savurduktan sonra yeşil ışığın yanmasını beklemeden nispet yaparcasına ani bir kalkışla yolun karşısına geçti, birkaç saniye sonra süratle gözden kayboldu.


3 yorum:

  1. bi arkadaşın tavsiyesi üzerine blogunuza geldim. bu hikaye gözüme çarptı. okudum ancak pek ilginç gelmedi ne konu ne üslup ne de işleniş tarzı hiçbiri beni çekmedi. bu sıradan hikayeyi yazma amacını merak ettim

    YanıtlaSil
  2. Öncelikle okumuş olduğunuz için teşekkür ederim. Milyanlarca bilgi içinden bu bloga girerek bana zaman ayırdığınız için size müteşekkirim. Bu hikayeyi birkaç sene önce Taksim'den Maçka'ya doğru inerken çiçek satan güzelce bir roman kızından esinlenerek yazdım. Sıradan bir hikaye ama ben ben ne kadar bu işi beceremesem de asıl yazar sıradanı ilgi çekici yazabilendir. Hikayeler kapımızın önünden yaşanırken ve ilham hemen dibimizdeyken bunu görüp birkaç söz söyleyebilmek büyük bir yetenek, bu yetenekse büyük bir gözlem kabiliyeti demektir.

    YanıtlaSil
  3. cevap da hiç ilgimi çekmedi. bu kadar sıradan olmayı nasıl başarıyosun?

    YanıtlaSil