Sevgi, insanı sevilenden gayri herkesi mahvetmeye gebe olabilir mi? Ya da sevgi için
bir cana kıymak insanı kötü yapar mı? Sevginin yaratmakla mükellef olduğu
kötülük acaba hakiki kötülük müdür? İyi ve
kötü arasındaki farkın ayırt edilemez olduğu durumlar mümkün müdür?
Video
oyunlarında aslında pek önemsenmez hikâye. Genelde belli yaş gruplarına hitap
ettiği düşünülen oyunlarda oynanabilirlik ve grafik kalitesi başat unsurlardır.
Ancak nitelikli oyunlarda –ki bunlar artık sanat mertebesindedir- tüm oyun
boyunca sorgulanan bir ana fikir etrafında gelişen hikâye örgüsü hemen göze
çarpar. Bu oyunlar insana özgü olanı elinden geldiğince sorgulamanın
peşindedir. Kimileri siyasi eleştiriler getirir bıyık altından sisteme ( Metal
Gear Solid 4), bazıları bize karanlıkta kalan hisselerimizi vahşice hatırlatır (Heavy
Rain), ya da giriş paragrafında sorgulananları yürekten hissetmemizi sağlayan
The Last of Us gibi şaheserler vardır ki bunlar unutulmazlar arasında yerini alır.
The
Last of Us, tüm bu derin suallerin minvalinde hayata tutunmaya çalışan Ellie ve
Joel’in sıradışı yolculuk öyküsü. Nitekim bu öykü daha doğrusu bunun işlenişi
ile oyun sanatında bir devrim yapıyor The Last of Us.
Öyle
pek farklı gözükmeyen sıradan denebilecek konseptiyle bir kıyamet sonrası Amerika’sındayız.
Her yer salgın sonrası yerle bir olmuş. Etrafta virüs gibi insandan insana kan
yoluyla bulaşan bir mantar türünün, beyinlerinde üremesi sonrası beden
kontrollerini kaybederek gün geçtikçe saldırganlaşan insanlar cirit atıyor.
Aynı zamanda birkaç kişiden mürekkep çeteciler acımasızca insan avındalar.
Diğer yandan ordu karantina bölgelerinde ateş böcekleri adı verilen ve
amaçlarının dünyayı bu illetten kurtarmak olduğunu söyleyen silahlı bir grup
ile çatışma halinde. Tek kelimeyle insanlığın unutulduğu bir dünya burası. Bu hengâmenin
içerisinde 50’li yaşlarındaki Joel ile 14 yaşındaki Ellie’nin öldürerek hayatta
kalma mücadelesindeyiz.
Az
öncede belirttiğim gibi sıradışı bir senaryo yok oyunda bu anlamda. Ama hikâyenin
işlenişine ve karakterlerin yaratımına gelindiğinde işler değişiyor. Nedir peki
bu kalitenin nedeni? Ellie ve Joel’in arasında geçen diyalogların sahiciliği,
alışılageldik Amerikan kendini beğenmişliğinden uzak doğal jest ve mimikler,
oyun boyunca dozu düşmeyen yalnızlık hissinin ve zaman zaman korkunun bu manada
akışa dâhil edilmesi, abartıya kaçılmadan verilen aksiyon dozu, iki ana
karakterin geçmişinin ve mizaçlarının ustaca kurgulanışı, doğal insan
davranışları ile oyuncunun rahatça empati kurulabilmesine imkan sağlaması ve en
mühimi tüm bunların göze sokulmadan dozaj dozaj hikayeye harmanlanması. Liste
uzayıp gider. Zaten usta hikaye yazarlarına dönüp şöyle baktığımızda onları
konularından ziyade bunu nasıl anlattıkları klasik yapar. Nitekim The Last of
Us bunu oyun sanatında bir kez daha doğruluyor.
Hikâyeden
bahsederek oynamak isteyen dostların keyfini kaçırmak niyetinde değilim ama
oyunda zaman zaman karşılaştığımız acı anlardan birinden bahsetmeden
geçemeyeceğim. Bunun gibi onlarca olduğu için aflarına sığınıyorum. Oyunun
kanalizasyonda ilerlediğimiz bir bölümü var. Burada karanlık odalardan birine
girdiğimizde fenerimizin ışığı zemine yazılmış They didn’t Suffer yazısına denk geliyor. Bu yazının bir-iki metre
ilerisinde cesedi çürümüş bir adamın hemen yanı başına bıraktığı bir nota denk
geliyoruz. Notta etraflarının enfeksiyonlular tarafından sarıldığını dile
getiren ve bu nedenle dönüşmektense kendinin ve çocuklarının canına kıyan bir
babanın son cümlelerini okuyoruz. Hemen yanı başında üzeri gri bir bezle
örtülmüş ve sadece bilek kemiklerinin belli belirsiz göründüğü minicik spor
ayakkabılarıyla küçük çocukları görüyoruz. İç burkan bir sahne.
Oyunda
girdiğimiz kimi terkedilmiş evlerde bazı günlük parçaları buluyoruz. Bu kağıt
parçalarında salgın sonrası insanların başlarından geçenlere şahit oluyoruz.
Çocuklarını erzak için evde yalnız bırakmak zorunda kalan bir annenin geride
kalan yavrularına ikazlarına, ya da birileriyle birlikte yola çıkma kararı aşamasında
olan ev ahalisinin çaresizliklerle dolu cümlelerine rastlayabiliyoruz.
Böylelikle oyun bizlere diğer insanların başlarından geçenleri yeniden yaşama
fırsatı sunuyor. Bazen bu insanların cesetleriyle karşılaşabilmemiz de hikâyeyi
çok farklı boyutlara taşıyor.
Oyundaki
kimi süprizler işleyişteki vurucu noktaları oluşturuyor. Yolda karşılaştığımız
bizim gibi hayatta kalmaya çalışan insanlarla yaşadıklarımız, ani saldırılar, kapana
kısıldığınızda çıkış yolları aramak, girdiğimiz oteller ve hastanelerde karşılaştıklarımızla
tempo yukarılara taşınabiliyor.
Hikâye
üzerine daha fazla bir şeyler söyleme niyetinde değilim. İşin tadını kaçırmamak
için olabildiğince homurdanarak yazmaya çalıştım. Oyunun grafikleri de ayrı bir
unsur bu kalitede. Öncelikle karakter tasarımlarımdan bahsetmeliyim. Joel ve
Ellie’nin yüz modellemeleri çok başarılı: yüzdeki kırışıklar, saçlardaki
sahicilik, karakterler konuşurken ya da olaylara tepki gösterirken yüzün aldığı
biçimlerdeki inandırıcılık, aşınmış elbiseler, yürüme ve koşma modellemelerindeki
gerçeğe sadakat ve daha niceleriyle nitelikli bir karakter modellemesine sahip
The Last Of Us.
Çevre
modellemeleri de ondan aşağı kalır nitelikte değil. Mesela yıkılmış bir ev veya
yıllarca kullanılmamış bir oda tam olması gerektiği gibi gözüküyor veya
terkedilmiş sokaklarda çürümüş bisikletler, arabalar, ot bürümüş ev cepheleri
gerçekte olsa bundan farklı olmazdı dedirtiyor. Detaylardaki dikkat ve özen çevre
modellemelerini şu ana gördüğüm en iyisi yapmayı başarıyor. Diğer yandan ışığın
kullanımı da bu çevre dizaynlarını bir üst perdeye taşıyor. Alan
aydınlatmaları, camlardan süzülen ışık huzmeleri, suyun üzerindeki yansımalar,
gölgelendirmelerdeki hassaslık ve eklenebilecek pek çok detaylı çalışma ile
realist yağlı boya tablolardakini aratmayacak görsellikte bir iş çıkmış ortaya.
Sesler
ve bilhassa seslendirme çok profesyonel. Konuşmalar yüzeysel değil, vurgu ve
seslerdeki tokluk ya da tizlik çok iyi dengelenmiş. Mesela Joel heyecanlandığı
ve panik yaptığı bir durumda sesindeki telaşı ve paniği hemen hissediyorsunuz.
Karakterin sesi tizleşiyor ve kısılıyor. Bunu her iki karakterin seslendirmeni
içinde söyleyebileceğimiz için mükemmel bir dublaj çıkmış meydana. Seslendirme
sanatçıları Troy Baker ve Ashley Johnson ayakta alkışlanmayı hak ediyor bu
nedenle. Çevreden gelen sesler de yine kaliteli kaydedilmiş. Akan suyun sesi,
duvarın arkasında bağırıp çağıran bir hastalıklı ya da at sürerken atın
homurtuları ve nal sesleri kulak tırmalamıyor. Silah sesleri de tüm bunlardan
aşağı kalır nitelikte değil. Özellikle tüfek seslerindeki gerçekçilik kulak
doldurur cinsten. Hepsi olması gerektiği gibi yerli yerinde seslendirmeler.
Oyunda
vuruş hissi çok başarılı. Birini vurduğunuzda tepkisini hemen hissedebiliyorsunuz.
Silahın tepmesi, elde sallanması, şarjör değiştirme süresi hepsi gerçekte
olacağı gibi. Ayrıca bir insana ateş ettiğinizde merminin türüne göre hasar
alması çok iyi düşünülmüş. Pompalı bir tüfekle kolunu ateş ettiğiniz bir
düşmanın kolu kopabiliyor ya da attığınız bir çivili bir bomba sonrası bir
çeteci havaya uçarak bacağını kaybedebiliyor. Okla vurduğunuz birisiyse bir
süre hareketsiz kaldıktan sonra yere yığılıyor. Karpuz gibi yere yığılan gerçek
dışı bir fizik motoru bu oyunu katledebilirdi. Fakat The Last of Us’ın ekibi
çok güzel bir fizik motoru tasarlamış ve bunu mükemmel uygulamış.
Oyunun
yapay zekâsı konusunda kimi eleştiriler okudum. Zaten ne yapacağını kendisi de
bilmeyen akıl sağlığını kaybetmiş ve kudurmuş bir köpek düzeyine inmiş hastalıklıları
saymazsak, diğer düşman insan unsurlarının yapay zekâsı iyi düzeyde. Ancak
zaman zaman tekleyebiliyorlar. Nereye gideceğini şaşıran insanlara rastladım
oyunda. Ama bunun haricinde alarm durumuna geçtiklerinde sizi gerçekten
arıyorlar ve bulduklarında çok zorlayıcı olabiliyorlar. Ben naçizane yapay zekânın
biraz daha zorlayıcı olması gerektiği kanaatindeyim. Ömrünü insan avında geçirmiş
çetecilerin daha kurnaz olması gerekirdi diye düşünüyorum. Bu manada bir
geliştirme paketi yayınlanırsa hiçbir sorun kalmayacaktır.
Oyunda
eksik noktalarda biri de sıkıştığımız bir yerden çıkış yoluna ulaşmaya
çalışırken hep aynı tip bulmacaları kullanıyor olmamız. Burada çeşitlendirmeye
gidilebilirdi. Zaman zaman zorlayıcı ve dikkat isteyen bulmacalar ve güzergâh
bulmalar olsaydı daha iyi olurdu. Bu noktada tekrara düşüldüğünü belirtmeliyim.
Eksiklikleri
elbet olacaktır ama artıları ile The Last of Us oyun dünyasında şu ana kadar
yapılan tüm oyunlar içerisinde çok rahat ilk ona girmeyi başarıyor. Eskiden bir
tabir vardı ve bu tabir şimdilerde anlamını yitirmeye başladı. Ama bu oyun için
cuk oturacaktır. Film gibi oyun..
The
Last Of Us kurgusu ve yapısı itibariyle girizgâhta sorduğum soruların cevaplarını
arayan bir yapım. Yanıtlarını veriyor. Fakat bu yanıtlara katılıp katılmamak
sizin elinizde. Joel’e saygı duyup duymamak sizin inisiyatifinizde. Onun tercihlerini
bencillik mi addedersiniz ya da sevdiğini ikinci kez kaybetmek istemeyen yorgun
bir babanın çırpınışları mı dersiniz. İşte buna vereceğiniz yanıt bu sorulara
vereceğiniz cevapları da belirleyecektir.
Alın,
oynayın ve oynatın. Ama +18 ibaresine dikkat ederek yapın bunu. Küçük yaştaki
çocuklar için içeriği nedeniyle uzak durulması gereken bir oyun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder