Gregor
Samsa, bir sabah uyandığında kendini dev bir böceğe dönüşmüş
şekilde buluyordu. Beden temsilleri çerçevesinde inceleyecek
olduğum Franz Kafka’nın bu karakterinin hikayesi tam da böyle
başlamaktaydı. Önce acılar içerisinde kıvranıp ailesine durumu
belli etmemeye çalışacak, sonrasında müdürünün de -işe
gelmemesinden dolayı- evini ziyaret etmesiyle işler iyice rayından
çıkacaktı. Tüm bunlar beraberinde Gregor Samsa’nın normal
insanlar gibi çalışmasını ve eskisi gibi para kazanıp ailesine
katkıda bulunmasını engelleyecekti. O artık bakıma muhtaç iri
bir böcekti. Zira bu fantastik olaydan sonra yavaş yavaş ailesinin
ona karşı olan tavırları değişecek; önceleri görmeye
dayanamayacak, sonra(ekonomik durumları kötüleşip ondan da ümidi
kestikçe) ona karşı kızgınlıkları artacak ve öldürmeyi dahi
düşüneceklerdi. Gregor’u koşulsuz seven tek kişi olan kız
kardeşi dahi, önceleri onun bakımını üstlenmişken, parasal
sıkıntıların ucu ona da dokununca tıpkı anne-babası gibi
koşullanacak ve onu yalnız bırakacaktır. Dönüşüm’ü
bu perspektifte inceleyecek olursak; bir yanda Gregor Samsa’nın
böceğe dönüşümü, diğer yandan "toplumun" metaforu olan
ailenin ona karşı dönüşümü karşımıza çıkmaktadır.
Gregor
Samsa’nın böceğe dönüşmesi öncelikle Karl Marks’ın
‘yabancılaşma’ kavramı ile ilintilidir. Yazımda ‘yabancılaşan
beden’ olarak isimlendireceğim ama bu aşamanın üzerinde çok
durmayacağım. Fakat yine de bu konuda bazı hususlara açıklık
getirmem gerekiyor.
Eserde,
Kafka uzun uzadıya Gregor’un çalışma koşullarından
bahsetmektedir. Bu koşullar oldukça ağır olmakla birlikte,
Gregor’un bu halini bizzat Marks’ın kapitalist pazarın ve
kapitalist toplumsal sistemin işçi üzerinde yarattığı
yabancılaşma ile açıklamak mümkündür. Bunun sonucu olarak
insan kendi doğasına
yabancılaşır. Böylece insan kendine, kendi emeğine,
ilişkilerine, dünyaya ve yaşama yabancılaşır. Kapitalist
pazarın bir unsuru olarak işleyen çarklardan biri haline gelir.
Öyle ki; Kafka’nın böcek metaforu tam da buna işaret
etmektedir.
Ahmet
Cemal’in kaleme aldığı Dönüşüm'e sonsöz yazısı da
bu düşünceyi desteklemektedir:
...Dönüşüm,
hiyerarşi ve otorite düşüncesiyle temellenen, bu amaçla sözü
edilen düşünceyi önce aile kurumu içerisinde odaklaştıran
toplum içindeki birey ve bedenin tragedyasıdır. Gregor Samsa,
dönüştüğü güne deyin çeşitli kölelikler içerisinde yaşamış
bir toplum tekidir; iş yerinde köledir; aile içerisinde köledir
ve zincirleri içerisinde uslu oturduğu sürece de benimsenip
sevilir. Başkaldırı bilinçaltında başlar; bu bilinçaltı
kendine uygun formu yaratır: Gregor Samsa’nın böceğe dönüşmesi
gerçekte artık başkalaşmasıdır. Böceğe dönüştüğü andan
başlayarak, toplum ve ailesinin ona ilişkin -onu tutsak kılan-
beklentileri, artık sonuçsuz kalmaya yargılıdır; böceğin
iğrençliği, çizgisi sürüyle uyuşmayan bağımsız bireyin
iticiliğiyle özdeştir. Anlatıda toplumu simgeleyen aile, önceleri
ümidini yitirmez; yeni Gregor’a hareket alanı sağlayabilmek için
odasının biraz boşaltılması gerekmektedir. Ama anne buna karşı
çıkar ve ilginç olan karşı çıkış gerekçesidir:
‘’Bence
en iyisi, odayı eskiden nasıl idiyse aynen öle korumaya
çalışmamızdır. Böylece Gregor yine aramıza döndüğünde her
şeyi eskisi gibi bulur, arada olup bitenleri unutması da o ölçüde
kolaylaşır.’’
Burada
-sözde anne sevgisiyle- Gregor’un unutması istenen onun gerçek
anlamda bağımsız olabildiği zaman parçasıdır; Gregor sürüye
dönebilmek için böceklikten çıkmalıdır ve sürüyle yeniden
uyum sağlayabilmesi için böcek olduğu dönemi unutmalıdır. O
zaman yine annesine ve babasına uyabilecektir; içinde yaşadığı
topluma eskisi gibi ‘hizmet’ edebilecektir. Gregor’un yeniden
‘insan’ olmasından artık ümit kesildiğinde kız kardeşinin
söyledikleri, bu durumu daha da vurgular:
‘’Buradan
gitmeli... tek çare bu, baba. Ama onun Gregor olduğu düşüncesini
kafandan atman gerek. Bizim asıl felaketimiz, bunca zaman bu
düşünceye inanmış olmamız. Fakat o nasıl Gregor olabilir ki?
Gregor olsaydı eğer, insanların böyle bir hayvanla birlikte
yaşamalarının olanaksızlığını çoktan anlar ve kendiliğinden
çıkıp giderdi...’’
Kafka’nın
gülmece öğesi de burada bizi karşılamaktadır; Çünkü sözü
edilen ‘hayvan’, asıl ya da olması gereken insandır...
İkincisi
ise beden ve doğa arasındaki amansız hegemonik mücadele. Bu
hususta Gregor Samsa’nın böceğe dönüşümünü anlayabilmek
için bazı kuramsal açıklamalara ihtiyaç duyabiliriz; beden ile
doğa arasındaki hegemonya mücadelesi göçebe ve yerleşik
toplumlarda farkı tezahür etmektedir. Toplum ve iktidarın
tarihsellikte biriktirdiği her türlü kültürel, hukuki -vb- katman; bedeni kanonlaştırmak (dizgileştirme), içinde bulunduğu yapıya uygun bir
forma sokmak ister. Bu, başarıya ulaşır ise doğanını beden
üzerindeki hegemonyası kurulmuş olur. Bu noktada bedenin bu
hegemonyaya nasıl reaksiyon göstereceğini düşünmek gerekir.
Yerleşik toplumda beden, hegemonyayı kabul etmiş görünmektedir.
Uygarlık adına, birer giysi olan davranışlar dahi doğa
tarafından dizayn edilmiştir. Sözgelimi, doğa; bedeni her türlü
groteskliğe ve taşkınlığına karşın onu ‘deli’ olarak
yaftalamakla tehdit eder.
Meydanlar,
alışveriş merkezleri, metro istasyonları tekrar tekrar idealize
ettiği insanı inşa ederek kurallı topumu oluşturacak olan bireyi
peydah ederler. Zira, iktidar önce bu ilişkisizlik mekanlarında
insanları ayrıştırıp yarattığı kapalı bedenlerle onları
bireyciliciğe iter, sonrasında toplama merkezlerinde tekrar bir
araya getirip onlara yapma kimlikler biçer. Bu sürerliğe başka
sistemlerin de eklemlenmesiyle ortaya çıkan ‘bireycilik’,
içerisinde barındırdığı birçok oryantalist perspektifler ile,
son tahlilde bize bireycilik diye bir şey olmadığını gösterir.
Toplumsal ağlardan kopuk olan insan modeline işaret ediyordu bu
kavram... Anthony Gides’in ‘’kişi, ontolojik varlığını
rutin içinde aradı, gönülsüz eklemlendiği rekabetlerde kendini,
yine kendini ararken buldu,’’ sözü de buna işaret etmektedir.
Kafka’nın
düşüncelerini geliştirdim: ‘’Büyük Fransız Devrimi’nden
önceki gibi bir akım. O zaman doğaya dönelim, deniliyordu.’’
‘’Evet!’’
diye başını salladı Kafka. ‘’Ama bugün daha ileri gidiliyor.
Yalnız söylenmiyor, yapılıyor da. Hayvana geri dönülüyor.
Böylesi, insanca yaşamaktan çok daha kolay. Herkes sürüye
katıldığından ötürü güven içerisinde, kentlerin yollarından
geçip işe, yemliklerin başına ve eğlenceye gidiyorlar. Tıpkı
büroda olduğu gibi, sınırları iyice çizilmiş bir yaşam.
Böylesi bir yaşamda mucizeler değil, yalnızca kullanma
talimatları, doldurulacak başvuru formları ve kurallar var.
Özgürlükten ve sorumluluktan korkuluyor. O nedenle insanlar, kendi
yaptıkları parmaklıkların ardında boğulmayı
yeğliyorlar.’’
[Franz Kafka’nın Gustav Janouch’la konuşmalarından, 1920-23]
[Franz Kafka’nın Gustav Janouch’la konuşmalarından, 1920-23]
Göçebe
toplumun var ettiği beden ise doğanın hegemonyasını kabul
etmemektedir. Göç olgusuyla birlikte statik mekân, katman ve
bedeni forma sokacak standardizasyon kurumlarının oluşması çok
zordur. Dişlerinin beyazlığını göstermek için ağzını sonuna
kadar açan grotesk bedeni ‘deli’ olmakla tehdit edecek
yapılarında olamayacağını söyleyebiliriz böylece. Yağmur
mevsiminin sonunda Nijerya’nın Sahel steplerinde yaşayan Wodaabe
Göçebe Halkı’nın Gereewol adında olan eş seçme
törenlerindeki, makyaj yapan erkeklerin gözlerini ve ağızlarını
açabildikleri kadar açıp dans etmeleri buna iyi bir örnektir.
Doğa üzerinde sürekli yer değiştiren beden ve toplum(ki toplum
da bir bedendir) için bir "akış"tan bahsedebiliriz. Toprak
parçasına sadık olmadan üzerinde sürekli hareket eden bir nevi
‘kayan’ bedenlerin yüzlerindeki "ahlak-tanımaz kayış"ı
da böylece anlamlandırabiliyoruz. Fakat Gregor Samsa elbette bu
dünyaya ait değildir. O yukarıda bahsettiğim yerleşik-kent
toplumu içerisinde kemikleşmiş bir bedenin kişisidir.
Ailesinin
günden güne Gregor’dan nefret eder konuma geçmesini de anlamaya
çalışmamız gerekmekte. Gregor’un bu böceğin içinde bir
yerlerde saklı olduğu ve her an geri gelebileceği umudu
zayıfladıkça, ailesinin gözünde giderek bir ucube kıvamına
ulaşmaktadır Gregor. Bu durum bizi Johann Lavater’in fizyognomi
çalışmaları üzerine düşünmeye götürüyor. Lavater,
insanların dış görünüşüne bakarak ruhsal durumlarını
kestirmeye çalıştığı gibi, bedenin parçalarının şeklinden,
renginden ve diğer özelliklerinden; insanın ahlak ve doğasına
dair bilgilere ulaşmayı amaçlıyordu. Gregor’un ailesi tıpkı
bir fizyognomist gibi onu gözlemliyordu. Ona karşı olan koşullu
bağlılıkları(eve para getiren oğul), bu koşulların
gerçekleşememesiyle zamanla son bulacak ve bu böceğin bir "yoz
beden" olduğuna, onun artık Gregor’u kendi potasında eriterek
yok ettiğine inanacaklardır.
Gregor
zamanla duvarlarda gezinmeye başlayacak, ulu orta yerlere
pisleyecek, hatta böylece kendisini daha iyi hissedecektir. Bu
aslında, onu gözlemlerken şekillendirmeye de çalışan
aile(iktidar)’ye karşı grotesk bir başkaldırıdır. Çünkü
grotesk beden, iktidarın istediği kapalı bedenin aksine; gözenekli
geçirgen yapısıyla; çok da ‘yasal uygarlık’ telaşı olmayan
evrenin akışıyla sürekli ilişki içinde bulunan bedendir.
Üstelik Gregor’un bu yeni biçimi, yirminci yüz yılın
Sosyal-Darwincileri olan Ernst Kretschmer ve William H. Sheldon
ikilisinin, insanın evrimsel gelişimine göre belirledikleri beden
tip ve mizaçlarından da hiç birine uymamaktaydı. Temelinde ırkçı
düşüncelerin yattığı bu fikirlerin yanında, Gregor’un
ailesinin ondan kurtulma niyeti; bize özellikle Ari Irkı
İdeolojisi’ne inananların tahayyülü olan ‘toplumdaki yoz
bedenleri teşhis edip, ortadan kalma’ projesini anımsatmaktadır.
Tüm
bu bilgi ve yorumlar ışığında, Gregor’un bir böceğe
dönüşmesinden ziyade, ailesinin ona karşı nasıl dönüştüğü
ve bu dönüşümün arka planında yatan dinamiklerin de Kafka için
ne denli önemli olduğu açıkça belirtilmesi gereken hususlardır
kanımca.
Kafka'nın Elyazısı |
[Kafka’dan Kurt Wolff Yayınevi’ne, Prag, 25 Ekim 1915]
Bu
yazımda öncelikle Gregor Samsa’nın bir böceğe dönüşümünü
kurgusal ve kuramsal olarak anlamaya çalışırken, Gregor’un
yaşadığı köle hayat(lar)ını dönüşümün
sebeplerinden biri olarak değerlendirerek, onun yeni formunu
‘yabancılaşan beden’ diye isimlendirip Marks’ın
penceresinden anlam yüklemeye çalıştım. Fakat dönüşümü
bununla sınırlı tutmak eksik-tanımlı, cüretkâr olacaktı.
Akabinde bir başkaldırıdan, bilinçaltında başlayan bir
başkaldırıdan bahsettim; elbette bu bilinçaltı kendine uygun
formu yarattı: "yeni" Gregor.
Bu başkaldırıyı; yerleşik toplumlardaki beden üzerine hegemonya
kurmuş olan her türlü iktidarın, onu kanonlaştırma -belki de
sistem adına işlevsel bir meta, pragmatist bir nesne- formuna sokma
girişimlerine grotesk bir tavır olarak tanımladım. Çünkü o,
tam da böyle bir kent hayatı sürmekteydi ve Kafka bu ayrıntıları
okura aktarmakta oldukça cömert davranmıştı. Kafka’nın yayın
evine yazdığı mektupta tarif ettiği kitap resmini düşündüğümüzde
de tekrardan anladığımız; Gregor’un ailesinin tıpkı bir
fizyognomist gibi onu gözlemlemesi, Gregor’un geri gelmemesi ve
ona karşı olan koşullu sevgilerinin(koşulların
gerçekleşmemesiyle) son bulması olayları; aynı zamanda ailesinin
de ona karşı bir dönüşüm
yaşadığının göstergesiydi. Onu gittikçe yoz beden olarak
görmeleri, yeri geldiğinde ondan kurtulmak istemeleri; iktidarın
her türlü grotesk tavrı ortadan kaldırma isteminin metaforuydu
elbet. Nihayetinde yeni Gregor,
Sosyal-Darwincilerin ortaya koydukları hiçbir tip ve mizaca uygun
olmayan -sözüm ona- bir yoz bedenden ibaretti onlara göre.
Ailesinin, bu durum ve olaylar karşısındaki amacını ise; "Ari
Irkı" ideolojisine gönderme yaparak; Gregor Samsa ve ailesi
arasındaki rekabeti "beden-doğa" metaforları üzerinden
anlatmayı denedim.
Ekrem
Baş
Casino & Slot Machines - MapYRO
YanıtlaSilFind your perfect spot for 동두천 출장샵 gaming near you. MapYRO™ helps you find where to 문경 출장마사지 find the 보령 출장안마 best slots and video poker games, along with 아산 출장샵 tips and tricks to 김천 출장마사지