22 Mart 2012 Perşembe

Kendi İyiliğin İçin

Büyük amaca ulaşılamasa bile onun için çaba harcamak neticede, bu büyük amaç yolunda pratik manada ülkelere(kişilere) muazzam faydalar sağlar. Yazılan, çizilen ütopik tasvirler her ne kadar ulaşılamaz görünse de onun sadece bir cümlesini dahi olsa yaşanan hayata yansıtabilsek sadece bu bile büyük bir ilerlemedir.

İşte Türkiye Cumhuriyeti için Avrupa Birliği ütopik bir kurum olmasa da birleşik bir Avrupa hayalinin geçmişine dönüp bakacak olursak, o zamanlarda düelloya tutuşan Avrupalı aydınlar için ütopik özellikler teşkil ettiğini görürüz. Sonuçta öyle böyle gerçekleşti, bugün herkesin kanıksadığı bir olay ve kimsenin rüyasına Napolyon gibi girmiyor. Avrupa bunu Hitler ya da Napolyon gibi emperyalist amaçların dışında II. Dünya Savaşı sonrası darma duman olan bir coğrafyanın üzerine devlet egolarını bir kenara bırakarak inşa etti. Buna inanan ve bunun için ter dökenlerin gözünde o yıllarda ne anlam ifade ediyorsa, şimdilerde Türkiye için en azında demokrasi adına bir şeyler söylemeli AB.  

AB bugün Euro krizi fırtınasıyla meşe dalları gibi sallanan ülkeleriyle bir darboğaza girmiş olsa da T.C için çok önemli bir lokomotif olma özelliğinden bir şey yitirmiş değil. Tren için henüz bilet alamamış da olsak, vagonlarından birine asılıp gidebilmek çok mühim hala. Kimilerinin nazarında bir dayatma ve ya emperyalist bir canavar olarak görülen ve bu sebeple yabancı olarak dışlanan uyum reformlarının gerçekleştirilmesi her zaman Türkiye’nin lehine olacaktır. Çünkü toplumca bize bir şeylerin arada bir hatırlatılmasını gerektiren bir yapıya sahibiz. Çoğu zaman “balık hafızamız”  önyargılarımız ve kabullerimiz yüzünden olayları yanlış yorumlayarak, önümüzde peyda olan gelişmeleri göremeyebiliyoruz. Tarihten güncelliğe incelendiğinde görülen “talep”ten yoksunluğumuzda bu gerçeğe eklenince devlet hareket etmedikçe uyumaya devam ediyoruz. AB ise yine tam bu noktada hatırlatıcı-uyarıcı bir mesaj işlevi görüyor, yeri geldiğinde kriter adı altında zorlayıcı tedbirleriyle devletin ve toplumum dikkatini çekmeye başarıyor.

Aynı zamanda AB Türkiye’deki tek tip demokrasi ya da Atatürkçülük dışında da temel demokratik değerlerle tanışmamızı sağlıyor. Atatürkçülük yerine başka şeylerde söyleyebilmeyi gerekli kılıyor. Demokratik-liberal düşünsel miras ve uygulamalarıyla evrensel demokratik yaklaşımlara dolaylı ya da dolaysız olarak işaret ediyor. Bak diyor; burada bu da var, kendine gel, her şeyi kendine benzetme, evrensel değerlere yaklaş.

Bugün Türkiye’nin bunun için çabalaması artık sadece itibar veya askeri vesayetin sindirilmesi için olmamalı. Sözgelimi bu bir “panzehir” olarak görülmemeli, sadece gerçekten istenildiği için çaba harcanmalı. “Bize kalsa” dendiğinde ve netice baş başa kalındığında da demokrasiye sığınılmalı. Konjonktüre göre uluslararası ilişkilerde bir piyon olarak değil, temel istenç haline getirilmeli. Zaten tüm bunları layığıyla yerine getirdiğimizde, vakti zamanında Norveç dış işleri bakanının söylediği gibi “onlar bize girsin” denmeli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder