Çehov hikayelerine
deyim yerindeyse birkaç yılın ardından bir kez daha sardım. Arada sırada dönüp
yeniden sanki ilk defaymış gibi okuduğumuz yazarlar vardır. Benim için bir iki
isimle birlikte Anton Çehov da bu kategoriye koyulacak yazarların başında
geliyor. Köpeğiyle Dolaşan Kadın
hikayesinin adını verdiği ve otuz yedi seçkin öykünün bir arada bulunduğu İş
Bankasından çıkan kitabı öneririm. Kitap 1883-1903 yılları arasında yazılan seçkin
öykülerini içeriyor. Mesela; Bahis,
Siyahlar Giymiş Keşiş, Sinir Bozukluğu ve Sıkıcı Bir Öykü gibi benim için
diğerlerinden bir adım daha ön plana çıkan hikayelerin de kitapta bulunduğu
söylemeliyim.
Çehov hikayeleri konuyu merkeze almayan fakat zamana ve
onun etkilerini derinlemesine işleyen öykülerdir genelde. Bazılarında çok uzun
yılları rüzgar gibi, bazılarındaysa birkaç dakikalık bir anı sayfalarca anlattığına
rastlarız Anton Çehov’un. Kişi analizleri, değişen zaman ile değişen ruhlar,
tutkular, tahassüsler, diyaloglar ve monologların ustaca kurgulanması ve tüm
bunların ötesinde yaşama karşı yer yer bıyık altından bir Çehov tebessümü. Bu
büyük Rus her şeyden önce insanı anlamak derdinde bir yazar olarak,
hikayelerinde öyle anlamlı anları koca ömürlerden alıp kullanır ki, anlattığı
şahsı siz bir çırpıda kavramış olursunuz, önünüze serilir sadece bir cümlenin
Çehov’un sihirli kaleminin had safhaya çektiği gücüyle. Kısacık fakat öz bir
tümcede İoniç’in topu topu iki yılda
yaşadığı değişimleri tasvirini anımsayalım… Çehov için söz söylemek zor, çünkü
onun hikayelerinin keskinliğine ve netliğine onun ölümünden sonra henüz ulaşan
olmadı, kim bilir insanlık tarihi boyunca hiç olamayacak. Lev Tolstoy’un onun
sanatı hakkında söylediği şu kelam bir münevveri başka bir münevverin daha iyi
anladığını bir kez daha gösteriyor bizlere:
"Bir sanatçı olarak Çehov, kendine özgü bir ekoldü. O, hayatın sanatçısıydı. Eserlerinin bir üstünlüğü de, Rus olsun olmasın herkesin onları anlayabilmesi ve anlatılanlarla kendini özdeşleştirebilmesiydi. Bu en önemli şeydir. Çehov, mesajlarına bakmaksızın yalnızca kendi gözlemlediği şeyler üzerine yazdı, ne gördüyse ve nasıl gördüyse onu anlattı. İçtendi, bu ise büyük bir erdemdir. İçtenliği sayesinde yeni yazma biçimleri; kanımca tüm edebiyat dünyası bakımından tamamen yeni biçimler yarattı. Dili kullanışı alışılmışın dışındaydı. Onu ilk okuduğumda dilinin bana garip ve beceriksiz geldiğini anımsıyorum. Ama ona alıştıkça hayran kaldım ve hiç alçakgönüllülüğe kaçmadan diyebilirim ki, teknik söz konusu olduğu sürece o benden çok daha üstündür. O tektir... O, eserlerini tüm yüreğimizle defalarca okuyabileceğimiz nadir yazarlardan biridir. Bunu ben kendi deneyimimden biliyorum.’’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder