10 Kasım 2013 Pazar

Arzuladığım Seyyah Programının İzinde

Birkaç sene evvel İlber Ortaylı'nın Viyana'da yaptığı gezi programına denk gelmiştim NTV'de. Viyana'nın engin imparatorluk arşivlerinde çalışmış ve -bu ülkenin tarihi konusunda uzman olmasa da en azından- Türkiye'de Avusturya İmparatorluğu konusunda çok şey öğrenebilinecek bir isim olarak Ortaylı bana beklediğim seyahat programını vermiş "gibiydi".

Tarihi yapılar, meydanlar ve müzeler eşliğinde Viyana tarihi beni tatmin etmişti. Ancak Ortaylı hala bariz
tarihçiydi. Seyyahların o kendilerine özgü düş aleminden uzak, tarihçilerin şehir turuna çıkması gibi bir izlenim edinmiştim doğal olarak. Nitekim Ortaylı "kendisinden beklenileni" kusursuz vermişti.

Fakat bir seyyah programında sadece derin bir bilgi birikimi ne yazık ki yeterli olamıyor. Bilgi birikimi ön-şart olarak zaten var olmalı. Ancak bu ön-şartın unutulduğu, görmezden gelindiği gezgin programları dönüp duruyor ekranlarda. Bu nedenle gelin görün ki  gezilen yer konusunda fevkalade duyarsız bir  cehaletle karşı karşıya kalıyoruz bu programlarda. İngilizce bilen bir kadın muhabiri ya da adamı uçağa bindirip yurt dışına gönderiyorlar ve program yapmasını istiyorlar. Zerre futbol bilgisi olmayan birini spor sayfasında köşe yazarı yapmak gibi bir şey bu. İzaha gerek yok  yapılan programlara bir bakıyorsunuz;  hediyelik eşya çerçevesinde, alelade bir turistin alacağından pek farklı olmayan noktalar çevresinde "doğal olarak" saplanıp kalmışlar.

Gülhan'ın Galaksisi, Saim'in Aynası.
Arada işi sempatikliğiyle kotararak fark yaratanlar yok değil. Mesela Gülhan bu konuda kendi kulvarını açmayı başarmış biri. Evet, programları benim beklediklerimi verecek düzeyde değil, ancak işini
iyi bilen bir turisti tatmin edecek yeterlilikte. Nüktedan bir kadınla caddeleri arşınlıyormuş gibi hissettiren bir yapım Gülhan'ın Galaksi Rehberi.  Gülhan izleyici kitlesini iyi analiz etmiş ve istenileni vermeyi başarıyor. İyi bir televizyoncu, zira iyi bir seyyah değil.

Bilindiği üzere Gülhan'ın siyasetle yakından uzaktan bir ilgisi  yok programda. O gözle bakmıyor gittiği
ülkelere.  STV ekranlarında yayınlanan Ayna, siyasi ve bu nedenle farklı bir kulvarda.  Bir amaç etrafında, yani siyasi görüşün perspektifinde şekillenen bir program olduğu için -zaman zaman yakalamış olsam da- aradığım seyyah ruhundan uzak bir yapım.  Aynı zamanda bir gezgin programından ziyade "ülke tanıtımı" na daha yakın olduğunu belirtmeliyim Ayna'nın. Yapımın kalitesi üst düzey; çekimler çok başarılı, seslendirme ve kurgu harikulade. Ancak  o da bu saydıklarım dışında beklediklerimi verecek nitelikte değil.

Şu ana kadar özetleyecek olursak, üç programdan bahsettim. Ortaylı'nınki, Gülhan'ın Galaksi Rehberi ve Saim Orhan'ın Ayna'sı. Benim tercihim Ortaylı'nın kısa süren programı olmasına rağmen, adı geçen tüm programlar bir şeyi doğru yapıyor, bazı şeyleri yanlış. Gülhan'ın kendine ait bir havası var ama bilgisi sınırlı. Ayna çok iyi kurguya sahip ama ülke tanıtımı gibi. Ortaylı ise çok büyük bir entelektüel ama seyyahların  kendine has romantikliğinden uzak.

Romantik, meraklı, spontane ve entelektüel.
Şu anda beklentilerimi tatmine en çok yaklaşan yapım "Sevgili Dost" Ayhan Sicimoğlu'nun yaptığı ve CNN-Türk'te yayınlanan Renkler. Renkler seyyah ruhuna en yakın olanı; romantik, meraklı, spontane ve entelektüel.  Sicimoğlu, Renkler'de bu  aranan dört seyyah unsurunu tutturmuş gibi.

Program çok düzenli durmuyor, Sicimoğlu şehrin sokaklarını spontane arşınlıyor. Kimi zaman Fransa'da bir
köyün estetik açıdan güzel görünen bir penceresini yorumluyor, bazen tarihi bir evi gezerken didaktik bir tavırdan ya da mecburiyetten uzak sohbet edermiş gibi bilgiler veriyor. Gittiği yerde eski dostlarıyla buluşuyor, güzel yemekler tadıyor. Mesela Pierre Auguste Renoir'in evini geziyor. Evin bahçesinde meraklı gözlerle doluşuyor. Mimarisini yorumluyor. Arada dozunda ama ayrıntılı bilgilerle  Renoir anlatıyor sohbet ediyormuş gibi. Wikipedia'dan programdan birkaç saat önce edinilmiş bilgilerle değil kesinlikle. Evi merakla ve entelüktüel arayışlarla yansıtıyor ekrana.

Sonra evden çıkıp  sokağın başına vardığında bir ayrıma geliyor. Tabiri caizse o piti piti yaparak seçiyor gideceği yönü. Mükemmel bir üslup. Tamamıyla spontane ve bu nedenle de heyecanlı. Acaba bir sonraki dar sokak aralığında neyle karşılaşacak diye izleyici meraklanıyor. Kendisi de. Önceden çizilmiş bir rota olsa dahi, bu kat'iyen izleyiciye yansıtılmadan takip ediliyor. Ayna'nın önceden hazırlanmış belirli rotalarını düşündüğümüzde Renkler'in bu manada başarısını dahi iyi kavrıyoruz.

Renklerin bu spontane havası bir nebze olsa da Gülhan'da var. "Dolaşıyormuş" havasını veriyor Gülhan. Ama bu Sicimoğlu'nda çok daha sessiz ve gizemli yürütülüyor. Gülhan ise konsept gereği şen, şakrak ve yaramaz bir kız gibi.

Ortaylı ile Sicimoğlu'nu karşılaştırdığımızdaysa( kaç ek aldı bu sözcük) Ortaylı'nın Sicimoğlu'nu farklı kılan dört özellik içerisinde sadece entelektüel sekmesini karşılayabildiğini görüyoruz. Ortaylı'da merak yok. Yani Ortaylı, Viyana'yı gezerken "önceden biliyor". Katiyen romantik değil ve rota önceden belirlendiği için  spontanelikten çok ama çok uzak.

Sicimoğlu'nda  ne eksik?
Sicimoğlu'nun tek eksisi çekimleri. Daha detaycı olabilirdi çekimler. Daha fotografik görüntüler tercih edilebilirdi. Bu eksik aşılırsa Sicimoğlu "benim aradığım seyyah ruhuna" en yakın olanını olacaktır.
 Yakın olanı diyorum. Çünkü ben yapmıyorum.

http://tv.cnnturk.com/renkler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder