Murat Belge ile “Akil Adam” ve barış süreci hakkında kısa bir röportaj
yaptım. Bilindiği üzere 63 kişilik listede yer alan Murat Belge Güneydoğu
Anadolu Bölgesi için tercih edilen isimlerden biri. Türkiye’de uzun süredir
tartışılan bu meselenin Murat Belge nazarında izahı çok önemli görünüyor. Zira
akademik çalışmalarını Bilgi Üniversitesi bünyesinde sürdüren Belge, Türkiye’nin
önde gelen entelektüellerinden biri olmasının yanı sıra bilindiği üzere bu konuda derin bir
siyasal birikime sahip.
Nedir bu “Akil Adam”? Akil adam olmak nedir size göre? Akil adamın misyonunu
ne olarak görüyorsunuz?
Bu bir terminoloji yanlışlığı bana göre. Akil adamdan anlaşılan şey başka
şeydir. Bütün bu barış konuşmalarından itibaren bir akil adam lafı ortaya
çıktı. Bu akil adamlık taraflar arasında tam kurulamayan diyaloğun
güçlendirilmesi içindi. Öyle bir şey kurulmadı o dönemde, gerek de yoktu. Zaten
hâlihazırda çatışan taraflar görüşme halindeydi. Bir aracının bu anlamda gidip
gelmesine gerek yoktu. Ama bu başından beri havada uçuşan akil adam lafını
başbakan alıp biraz değişik bir biçimde ortaya koydu. Bizden istenen çatışan
taraflar arasında diyaloğu tesis etmek değil, bu süreci halka anlatmak.
Siz Güneydoğu Anadolu Bölgesi için seçildiniz. Bu açıdan neden Murat Belge?
Tam bilmiyorum. Bunları kimseyle henüz tam konuşmadık. Anladığım kadarıyla
sağdan soldan birtakım listeler alınmış. Aynı zamanda BDP’ye de sorulmuş ve
anlaşılan ben Kürtlerin burada olmasını istedikleri kişiler arasındaymışım.
Onun için beni güneydoğu listesine tercih etmişlerdir diye düşünüyorum.
Diğer akil adam seçimlerini nasıl karşıladınız? Yerinde midir bu seçimler?
Yılmaz Erdoğan, Hülya Koçyiğit gibi isimleri düşündüğümüzde.
Yanlış demek için bir sebep yok. Popüler insanlar olmalı tabi böyle şeylerin
içinde dikkat çekmek için.
Peki, hocam MHP’nin bu süreçteki tavrı hakkında ne düşünüyorsunuz? Klasik
MHP tavrı mıdır?
Aslında tam klasik MHP tavrıdır denemez. 1970’lerdeki ülkü ocakları,
öldürme ve yaralama olayları gibi değil Bahçeli’den bu yana MHP. Bahçeli bunun
karşıtı bir argümanla çıktı siyasete ve vurducu-kırdıcı bir partiden,
Türkiye’nin oturaklı milliyetçi partisi oluverdi. Türkiye’nin sağını solunu
şaşırdığı bir zamanda yüzde 19’a yakın bir oy aldılar ve ikinci parti olarak
DSP’nin arkasından meclise girebildiler. Sükûneti tercih eden bir parti
oldular.
Devlet Bahçeli’nin son açıklamalarından sonrası için de aynı şeyi
söyleyebilir miyiz?
Artık böyle bir parti değil tabi, bunlardan sonra. Bu tamamen tersine
döndü.
Erdoğan’ın Bahçeli’nin son sözlerinden sonra yargıyı göreve çağırması doğru
mudur?
Açıktan bir teşvik ve tarik var bence. O adamlar Anadolu’ya gelince perişan
edin falan doğru değil bunlar.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun da eleştirmiş olduğu bir noktaya dikkatinizi çekmek
istiyorum. Akil adamın başbakan tarafından seçilmesi hususunda ne söylemek
istersiniz?
AKP’de böyle gidiyor bu işler. Ancak mutlaka yanında başka birileri de
vardır. Beşir Atalay, Hakan Fidan gibi mesela. Yemek davetinde karşımızda
oturanların hepsinin şunlar olsun, aman bunlar da olmasın demiş olduklarını
düşünüyorum. Fakat AKP lider partisi, öyle olmayan partide uzun zamandır yok
zaten memlekette. 12 Eylül mevzuatı zaten bunu yarattı, ,işte kim ne yapacak,
kim aday olacak vesaire. Partiyi genel başkanın yetkisine bırakan 12 Eylül.
Siz akil adamın etken bir yöntem olduğuna inanıyor musunuz? Sizce bu
istenilen sonucu verecek mi? Ya da bu başbakanın toplumu manipüle etmek için
uyguladığı bir çözüm yöntemi midir akil adamlık?
Şimdi milliyetçilik besiniyle beslenmiş bir toplumdan bahsediyoruz. Yalan
yanlış fikirlerle. Burada benim gördüğüm bir yardım ihtiyacı. Şimdiye kadar pek
yapmamıştı bunu başbakan. Fakat burada o ihtiyacı hissetti. Kafasına başka
türlü nosyonlar sokulmuş bir halka, hayır öyle değil, sizin düşündüğümüz gibi
değil diyebilecek, toplumda bir prestiji, ağırlığı olan isimlerden yardım
istiyor. Bu yardımı Kürtleri hizaya sokalım diye istemiyor, Türklerden korktuğu
için istiyor. Bu genel bir korku. Bu korkuyu da biliyorsunuz. Yemekte bazı
yüzdeler verdi.
Nedir bu yüzdeler?
Barış olsun diyenler şu anda yüzde 50’nin üstündeler, bu işin başladığı
zamana göre bu barış olsun diyenlerin sayısı artıyor ki bundan bir ay sonra
daha da artabilir bu oran. Çünkü herkes bakacak barış deniyor, ama fiiliyatta
neler yapılabilecek. PKK’nin çekilmesi gerçekleşirse birçok insanın aklı
yatacaktır. Fakat yüzde 30’luk bir kesim karşı duracaktır tüm bunlara her ne
olursa olsun.
Peki, Başbakan Erdoğan dürüst mü bu yardımı isterken?
Bence öyle.
Abdullah Öcalan ile direkt olarak görüşülmesi eleştirildi muhalefet ve bazı
gazeteciler tarafından. Bu argümana göre dünyanın hiçbir ülkesinde gidip terör
örgütü lideriyle görüşülemez. Siz neler söylemek istersiniz bu mevzuda?
Tabi öyle bir laf ediliyorsa neye dayanıyor. Arka koridor teması denilen
bir şey vardır. Çatışan taraflar vardır ve bu çatışan taraflar anlaşılan
nedenlerle birbiriyle konuşmazlar. Ama
bu işi bitirmek istiyorlarsa birtakım başka insanlar arasında konuşmalar
başlar. Talepler tartışılır, üzerine düşünülür bunların. Buradan çıkan sonuç
bir uzlaşı imkânı veriyorsa, o zaman daha ileri aşamaya geçilir. Sanırım
Türkiye’de zaten o aşamaya gelindi. Oslo görüşmeleri vesaire, bir sürü
konuşmalar yapıldı. Şimdi ben Öcalan ile konuşmam BDP ile konuşurum
diyebilirsin. Sen bunu dediğin anda BDP bizimle konuşmana gerek yok, Abdullah
Öcalanla konuşman lazım diyebilir. Aynı şekilde Kandil’deki adamlarla konuşalım
diyorsun onlar da İmralı’yı işaret ediyorlar. Hepsi onu diyorsa sen de onunla
görüşeceksin başka bir çaresi yok.
Büyük Ortadoğu Proje ’sini hatırlatmak isterim. Nitekim Öcalan ile yapılan
görüşmeler de bu minvalde değerlendiriliyor. Bildiğiniz üzere bu yorumu parti
başkanları, kimi gazeteciler ve bazı akademisyenler yapıyor konuşmalarında? Bu
açıdan değerlendirmemiz mümkün müdür barış sürecini?
Komplo teorisi denir bunlara. Komplo teorisi baştan sona yanlış bir şeydir.
Bazı toplumlar bizimki de onlardan biri, siyaset tarihleri bunların saydam
değildir. Hakikaten bir sürü şey komplo ile yapılır bu ülkelerde. Bu insanlar da
böyle düşünmeye şartlanırlar. Yani adeta bir siyasi basiret olarak hiçbir şey
göründüğü gibi değildir hâkim olan siyasi anlayışa göre. Tabii, böyle olunca
olan bir olayı hemen bir teori olarak açıklamaya kalkarsın. Her şeyin kökenin
Amerika veya başka bir güç olduğu konusunda eminsindir. Mesela Türkiye ve
Yunanistan arasında bir sorun olduğu farz edelim. İşte tüm komplocular der ki
burada; Yunanistan Hristiyan o yüzden Amerikalılar onların çıkarına dış
politika izliyor. Yunanistan’daki komplocularsa Amerikalılar her zaman
Türkiye’yi kayırdılar, yine onların tarafını tutuyorlar diye düşünür. Bu
içinden çıkılmaz bir durumdur. Bu adamları ne yaparsan yap ikna edemezsin. Her
şeye kadir bir emperyalizm vardır ve ne olmuşsa o yaptığı için oluyordur. Bu
güçler istemediğinde hiçbir şey olamıyor diye düşünür bu komplocular. Onlara
göre başka herkes pasif, piyon vesaire. Bunun yansımasını bugün bu konuda
görmekteyiz.
Bunu büyük partilerin başkanları, akademisyenler yapıyorlar? Başka bir argüman üretemedikleri için mi size göre?
Tabii, sınırları çok küçük adamlar bunlar. Her devlet belli bir amaç
ekseninde kurulmuştur, ama bu devletlerin çıkarları vardır. Bir devlet olan her
olayı kendi çıkarı lehine gelişmesi için elinden geleni yapacaktır. Bütün hikâyelerin
temelinde bu çıkar yatar. Ama bunun için olmayan bir şey yaratılamaz, belli bir
güçle ilerleyen bir şeyin karşısına aynı güçte bir karşıt kuvvet koymadan bu
güç durdurulamaz ve yahut yönü değiştirilemez. Türk solu mesela 1977’de kan
davası yoluna gidiyor olmasaydı, 1 Mayıs 1977 olmazdı. Birkaçı gelip de ateş etti
diye böyle bir olay meydana gelmezdi. Dolayısıyla bunu şimdikilerin söylediği
gibi emperyalizm yaptı hiç demek anlamlı değil. Sonuçta sen yaptın bunu
kendine. O da geldi bundan yararlandı. Az önce de bahsettiğim bakış açısının
sonuçlarıdır tüm bunlar.
Son olarak akil adamlar sadece Kürt sorunu için mi çalışacak? Türkiye’deki
diğer etnik ve dini gruplar için de bir misyonu olacak mı?
Kürt meselesi kadar ateşli mesele yok. Gereği olmasa gerek diye
düşünüyorum. Bu tür sorunlara yaklaşımları nedir? Henüz bunu bilmiyorum.
Abidin Önder Öndeş
Murat hocama nezaketi ve ilgisi için sonsuz teşekkürler.
Fotoğraf bana aittir.
Murat Belge etiketli diğer yazılar,
http://benimrehberim.blogspot.com/2011/05/bir-seyyahla-baska-kentler-baska.html
http://benimrehberim.blogspot.com/2012/01/militarist-modernlesme-almanya-japonya.html
Fotoğraf bana aittir.
Murat Belge etiketli diğer yazılar,
http://benimrehberim.blogspot.com/2011/05/bir-seyyahla-baska-kentler-baska.html
http://benimrehberim.blogspot.com/2012/01/militarist-modernlesme-almanya-japonya.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder