11 Ocak 2013 Cuma

Çevremize Dokunmalıyız.


Toplumlar üzerine genel geçer bilgilere sahibiz.  Belli kalıplar dahilinde bellediklerimiz dışına çıkamıyoruz. O ya da bu denilince aklımıza gelenler aslında gerçeklerden son derece uzak olabiliyor. Oryantalizmin bize bu sundukları bağlamında Türkiye’de bu ön-kabuller had safhada. Doğunun kendisini yine doğudan öğrenmek yerine neo-oryantalist pompalamalarla yine Batıdan öğreniyoruz.(Batı Doğu'yu hala araştırıyor çünkü, ya biz.) Onların bize sunduklarına gerçek olması bile gerçekmiş gibi itham ediyoruz.

İran delince akıllara gelen bu çerçevede çok kısıtlı. Dilimize yeni sözcükler kazandırmış, edebiyatımızı şekillendirmiş, derin İran kültürünü sadece batının bize sundukları ile “var ediyoruz.” Önemli metinleri Farsçadan çevirmek yerine İngilizce’ye çevrilmiş olanları Türkçe’ye çeviriyoruz. Rejimler her ne olursa olsun, ortak kültür potasında yetişen iki köklü kültür birbirine sırt çevirmiş vaziyette.

İran’ın şiirini, edebiyatını bilmiyoruz. Geleneklerinden bir haberiz. Batı İran edebiyatına ve diline bizden daha çok önem veriyor, İran Enstitüleri ABD'de bile var. Bu açıdan yeni bir uyanış şart. Oryantalizmin bugünlere kadar süren kara bulutlarından sıyrılmanın zamanı. Kültürlere değer biçerken bu “bela”nın öldürücü, yok edici etkisinden bir an önce kurtulmalı ve çevremize dokunmaya başlamayız.Başkalarının bizim için dokunmasını beklemekten öteye geçmeliyiz. Merak etmeliyiz.

Aynı durum Yunanistan için de geçerli. Yemeklerimize sirayet eden, İstanbul’u İstanbul yapan Yunan kültürüne de lensi bozuk gözlüklerimizi bir kenara bırakarak bakmalıyız. Bizans bir düşmandan öte, mimarimizi, devlet yapımızı, şehirleşmemizi etkileyen bizim için en az Yunanlılar kadar önemli bir imparatorluk. (Ortaylı Osmanlı için 3. Roma der mesela.)Okullarımızda Bizans Tarihi'nin adı bile geçmiyor. Toplumun büyük kısımı Bizans'ı Cüneyt Arkın filmlerinden biliyor, "Kahpe Bizans"…Bellenenlerin dışına çıkmalıyız. Yüzyıllarca komşu olduğumuz Rumları ve onların kültürlerini muhafazakâr-milliyetçilere  ya da globalleşme adı altında kültür katliamcılarına  yok ettirmemeliyiz.( Derler ki, yurt dışına çıktığınızda en çok Yunanlılarla anlaşırsınız. Bunun doğru olduğuna bu sene ABD’de şahit oldum. Çok benzeriz fakat bir o kadar da uzağız bu nasıl olabiliyor. Siyaset uğruna kültürlerin katliamı.) Çevremize dokunmalıyız, Rumca çevirileri artırmalıyız, okullarda bölümler açmalıyız. Çevremize dokunmalıyız. Mağaraya vuran gölgelere değil, mağaranın önüne bakmanın vakti gelmedi mi?

İran ve Yunanistan iki dev kültür, batı Avrupa’yı ve onun ardılı ABD’yi ayran budalası gibi izlerken, dibimizde bizi biz yapan bu iki değere yeni bir revizyon ile yaklaşmalıyız. Şunu öğrendim ki, biz birbirimizi anlayamazsak başkaları anladıklarını satar. Ey Romalılar, Kültürel devrim zamanı!

Çevremize dokunmalıyız.

Bu yazı bağlamında Taraf gazetesi Telesiyej bölümünde Amin Maalouf ‘un son kitabı Doğu’dan Uzakta üzerine yapılan röportajdan bazı can alıcı alıntılar;

Batı, tarihin bir yerinde dünyayı eline geçirdi ve kendi bakış açısını da dünyaya kabul ettirdi... Farklı kültürden insanların bir arada yaşayabildiği Doğu Akdeniz Medeniyeti yok oluyor.

Batı’nın (başta ABD olmak üzere) dünyayı ele geçirmesinin küresel tezgâhı içinde her şeyden önce hedeflenen yeryüzü bölgelerinin sahip oldukları medeniyetlerin kültür ve değerleri yerine kendi medeniyetinin ve modernitesinin kültürünü, değerlerini, yaşam tarzını ve de kendi zihin modelinin ikâme etmesi yatmaktadır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder