4 Ocak 2013 Cuma

Gölde Kazlar


2013’ün ilk yazısını umutla yazıyorum. Temenni  yazıları  genelde sıkıcı olur ama önümde uzanıp duran, karanlık, belirsiz geleceğin  neler sunacağını bilemediğimden niyetim en azından kendi tarihime şu bloğum vasıtasıyla not düşmek.

Nasıl bir yılı niyetliyorum. Klasik bir ifade ile sağlıklı. Evet, sağlık her şeyin başı, bedenimizin bir şeyler yapabilmesi için sağlıklı olmak şart. Aynı zamanda bununla birlikte zihinsel sağlıkta çok önemli. Yani motoru zorlayabileceğimiz bir zeminden yoksunluk, lastiği patlamış arabayı sürmeye benzer. Maazallah yoldan çıkıverirsiniz. Sonra düşünsel anlamda kendimi geliştirebileceğim olanakları bulabileceğim yeni bir yıl istiyorum. Bana kapalı olan düşünce kapılarını açmak, kah benim için bir keşif, kah unuttuğum, halı altına süpürdüğüm bilgi yığınlarını yeniden değerlendirebileceğim keskin bir yıl.

Ardından önümü öngörebileceğim fırsatlar, yeni insanlar, yeni ortamlar, alanlar ile karşılaşmak ki bu bazen tesadüfi olacak, bazense benim zorlamalarım ile.

Ailemin, hayatımdaki insanlarında sağlığı, sıhhati. Ailemde huzurun devamını görmek istiyorum. Mutluluk anlık bir kavram ama huzur hayatın arka planında ruhlarımıza eşlik ederek çalan bir müzik gibi. Bu nedenle elde etmesi çok güç ama elde tutması kolay bir his, duygu bu.

Piyango zaten çıkmadı. Ama manevi kazancın yanında maddi kazancı kim istemez. Kazançlı bir yıl olsun diyorum.

Rahmetli dedeme sormuştum. Dede demiştim. Yaşın 76, ömrün nasıl geçti, anlatsana. Dedem dudağını bükmüş, elini de hiç, beyhude demek istercesine hafifçe sallamıştı. Onun vefat edeli neredeyse üç sene oldu. Uzunca ve dolu dolu geçmiş bir ömrün, tek bir el hareketiyle mükemmel anlatımıydı bu. Bir saniye kapsayacak bir el hareketi an geliyor koca üç çeyrek yüzyıllık bir ömrü şıp diye tasvir edebiliyor, nasıl olabiliyor bu?

****

Fakat kalbimden yaptığım şu alıntıyı,

Elimde gücüm olsa hiç okumaz, çalışmazdım. Meşelerle dolu büyük bir ormanın içinde barok mimari ile inşa edilmiş güzel bir ev yaptırırdım. Büyük şık bir bahçe, bir iki köpek, bir at, evimin hemen aşağısında kalan gölde birkaç ördek. Yüksek tavanlı evimin yüksek tavanlı genişçe bir odasını da güzel bir kütüphane yapardım. Televizyon yok, telefon yok, gazete yok. Benden gayri dünyada savaş çıksa haberimin olmayacağı kendi oluşturduğum münzevi bir evren… Belki yaşım ilerledikçe resim yapmayı öğrenirdim. Fotoğraf da çekerdim misal, sadece ve sadece kendim için. Sevdiğim bir kadın da olmalı tabi. Yalnızlık dediysek o kadarda değil... Kendi tarımımı yaptığım bir bahçede, zeytin, limon ve portakal ağaçları, domates, biber, patlıcan, üzüm salkımlarını görmek isterdim. Arıcılık yapardım mesela. Sabah erkenden kalkar, uzunca bir yürürdüm, köpeklerim de peşimde, dilleri dışarıda kırağı yağmış toprağı patileriyle ezerek oradan oraya koşuştururlardı. Yemeğimi gramofon müziği eşliğinde yerdim... Elimden geldiğince yazardım, ne yazardım bilmiyorum ama yine de yazardım lakin yine kendim için. İnancımın tüm vazifelerini yerine getirmeye çalışırdım, belki namaza başlardım, bu konuda derinleşirdim. En yakın köye bile en az 50 km uzaktaki bu evimde günün her anını gelecek için değil, o an için yaşardım, tadını alırdım. Şarabın tadını dilimde dolaştırırdım. Bir tane teleskop alırdım, ayı, yıldızları, yüzlerini bana şehirdeki gibi saklamayan yıldızları izlerdim. Sonra bir sabah gün doğmadan hemen önce huzur içinde gözlerimi, yüksek tavanlı odamın duvarına astığım gölde kazlar adını koyduğum tabloma son bir kez bakarak kapamak isterdim…

kalbimin tüm hücreleriyle yaşamak isterdim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder