2013’ün ilk yazısını
umutla yazıyorum. Temenni yazıları genelde sıkıcı olur ama önümde uzanıp duran,
karanlık, belirsiz geleceğin neler
sunacağını bilemediğimden niyetim en azından kendi tarihime şu bloğum vasıtasıyla
not düşmek.
Nasıl bir yılı niyetliyorum.
Klasik bir ifade ile sağlıklı. Evet, sağlık her şeyin başı, bedenimizin bir
şeyler yapabilmesi için sağlıklı olmak şart. Aynı zamanda bununla birlikte
zihinsel sağlıkta çok önemli. Yani motoru zorlayabileceğimiz bir zeminden
yoksunluk, lastiği patlamış arabayı sürmeye benzer. Maazallah yoldan
çıkıverirsiniz. Sonra düşünsel anlamda kendimi geliştirebileceğim olanakları
bulabileceğim yeni bir yıl istiyorum. Bana kapalı olan düşünce kapılarını
açmak, kah benim için bir keşif, kah unuttuğum, halı altına süpürdüğüm bilgi
yığınlarını yeniden değerlendirebileceğim keskin bir yıl.
Ardından önümü öngörebileceğim
fırsatlar, yeni insanlar, yeni ortamlar, alanlar ile karşılaşmak ki bu bazen
tesadüfi olacak, bazense benim zorlamalarım ile.
Ailemin, hayatımdaki
insanlarında sağlığı, sıhhati. Ailemde huzurun devamını görmek istiyorum. Mutluluk
anlık bir kavram ama huzur hayatın arka planında ruhlarımıza eşlik ederek çalan
bir müzik gibi. Bu nedenle elde etmesi çok güç ama elde tutması kolay bir his,
duygu bu.
Piyango zaten çıkmadı.
Ama manevi kazancın yanında maddi kazancı kim istemez. Kazançlı bir yıl olsun
diyorum.
Rahmetli dedeme
sormuştum. Dede demiştim. Yaşın 76, ömrün nasıl geçti, anlatsana. Dedem
dudağını bükmüş, elini de hiç, beyhude demek istercesine hafifçe sallamıştı. Onun
vefat edeli neredeyse üç sene oldu. Uzunca ve dolu dolu geçmiş bir ömrün, tek
bir el hareketiyle mükemmel anlatımıydı bu. Bir saniye kapsayacak bir el
hareketi an geliyor koca üç çeyrek yüzyıllık bir ömrü şıp diye tasvir
edebiliyor, nasıl olabiliyor bu?
****
Fakat kalbimden yaptığım
şu alıntıyı,
Elimde gücüm olsa hiç okumaz, çalışmazdım. Meşelerle
dolu büyük bir ormanın içinde barok mimari ile inşa edilmiş güzel bir ev yaptırırdım.
Büyük şık bir bahçe, bir iki köpek, bir at, evimin hemen aşağısında kalan gölde
birkaç ördek. Yüksek tavanlı evimin yüksek tavanlı genişçe bir odasını da güzel
bir kütüphane yapardım. Televizyon yok, telefon yok, gazete yok. Benden gayri
dünyada savaş çıksa haberimin olmayacağı kendi oluşturduğum münzevi bir evren… Belki
yaşım ilerledikçe resim yapmayı öğrenirdim. Fotoğraf da çekerdim misal, sadece
ve sadece kendim için. Sevdiğim bir kadın da olmalı tabi. Yalnızlık dediysek o
kadarda değil... Kendi tarımımı yaptığım bir bahçede, zeytin, limon ve portakal
ağaçları, domates, biber, patlıcan, üzüm salkımlarını görmek isterdim. Arıcılık
yapardım mesela. Sabah erkenden kalkar, uzunca bir yürürdüm, köpeklerim de peşimde, dilleri dışarıda kırağı yağmış toprağı patileriyle ezerek oradan
oraya koşuştururlardı. Yemeğimi gramofon müziği eşliğinde yerdim... Elimden geldiğince yazardım, ne yazardım
bilmiyorum ama yine de yazardım lakin yine kendim için. İnancımın tüm vazifelerini
yerine getirmeye çalışırdım, belki namaza başlardım, bu konuda derinleşirdim.
En yakın köye bile en az 50 km uzaktaki bu evimde günün her anını gelecek için
değil, o an için yaşardım, tadını alırdım. Şarabın tadını dilimde dolaştırırdım.
Bir tane teleskop alırdım, ayı, yıldızları, yüzlerini bana şehirdeki gibi saklamayan
yıldızları izlerdim. Sonra bir sabah gün doğmadan hemen önce huzur içinde
gözlerimi, yüksek tavanlı odamın duvarına astığım gölde kazlar adını koyduğum
tabloma son bir kez bakarak kapamak isterdim…
kalbimin tüm hücreleriyle yaşamak isterdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder