24 Nisan 2011 Pazar

Ah Propaganda, Ah Propaganda, Sen Neymişsin Sen

COD 2

Hayatımda en kötü alışkanlığım olarak nitelendirdiğim bu uğraş, aynı zamanda bana o kadar büyük bir haz meyvesi sunuyor ki. Ah! Ne oyunlardı, bana ne romantik bir zevk verirdi. Soğuk kış akşamlarında masanın üzerinde kahvem, Company Of Heroes’ta ülkeler fethetmek, Call Of Duty 2’de Stalingrad bölümünde vızıldayan mermiler arasında ve görsel sarhoşlukla turları sonlandırmak.(Bu bölümde hiç durmadan koşan binlerce insan, mermiler, uçaklar, tanklar, Stalingrad şehrinde Sovyet Bayrağını taşıyan bir adam ve arkasında yüzlerce asker, kan, sarhoşluk, zafer, mükemmel görsellik, Ayrıca hiç unutmam ben de bu bölümde bağırarak saldırmıştım binalara, ancak içerden uyarı gelince anladım, annem bana bir şey oldu sanmış kadıncağız.)

Evet, tamam itiraf ediyorum, ben bu alışkanlıktan bir türlü kurtulamadım. Oyunlardaki görseller, karakterlerle empati kurarak hikayeyi içselleştirmek ve başka bir yaşam formuna geçmek, ne yalan söyleyeyim bana müthiş bir haz veriyor. Ancak bir farkla artık daha dikkatliyim, bir süzgeç oluşturdum ve oyun içerisine bilerek serpiştirilmiş çakılları bu süzgeçten geçirerek haz almaya çalışıyorum. Bu benim yaşımdaki biri için normal tabi, ama ya daha süt dişleri dökülmemiş çocuklar için ne demeli. Oyunların çoğu +18 diyeceksiniz. Yapılan istatistiklere göre dünyada en çok oyun oynayan yaş grubu 10 ila 20 yaş arası kesim. Yasaklar engel değil, bildiğiniz üzere.

COD 4
Bir önceki paragrafın ortalarında açtığım süzgeç mevzundaki en iri çakıl taşları üzerinde “For Propaganda” yazanlar. Bu tür taşlar ayakkabıya kaçmakla kalmıyor, ayağı parçalıyor artık, özelliklede grafik teknolojisindeki bu aşırı atılımda.2000 yıllarından önce güçlü devletlerin elinde birkaç propaganda aracı vardı. Bunlar televizyon, gazete, broşürler, belki okuyan için kitaplar ve radyo... Bu dönemden sonra en etkili propaganda aracı doğmuş oldu: Bilgisayar Oyunları. Peki, bilgisayar oyunlarının propaganda yayımında Oskar almasını sağlayan nitelikleri neler.Başta ilgilenen yaş aralığı, tam istenen kesim, herhalde ABD’de de bizdeki “Ağaç yaşken eğilir” atasözüne benzer bir atasözü var olmuş olmalı ki, onlarda bu sözlerine kulak vererek işe koyulmuşlar.O yaş aralığındaki bireylerde pek bir siyasi izlenim oluşmaz, gücün nedenlerini sorgulamazlar, yaratılış gereği o dönemde güce verilen değer had safhadadır.Lafın gelişi, onlar için hep kazanan bir süper güç, gözlerinde farklı bir değer kazanır,anlam ifade eder.İkinci olarak bilgisayar oyunları diğer tüm araçlardan farklı olarak maksimum düzeyde empati odaklıdır, oynayanı, oyundaki yaşamın içine davet ederek, bazen nefretle, bazen vatansever duygularla, bazen de katıksız zafer duygusuyla sarmalar.Bu durumda oyunun içine itilmiş birey o ne kadar inkar etse de etkilenmiş olur.Örneklemleri uzun uzadıya vereceğim ama bir örnek bu noktaya çok güçlü bir destek sunuyor.2007 yılında piyasaya çıkmış olan Call Of Duty 4 Modern Warfare oyunundaki ufak bir sahne var ki, bilinçaltı etkilemesine basit ama çok iyi bir misal.Irak sokaklarında “teröristleri” takip ederken dar bir alanda ABD askerlerinin etrafı 5-6 tankla ve birkaç düzine adamla çevrilir.Siz oyun esnasında bu hengameden nasıl kurtulacağınızı sorgularken, ileride barikatların arkasında, yerde parıldayan yerden- havaya bir füze görürsünüz.Bu füzeyi alarak tüm tankları kilitleyerek yok edersiniz ve kurtulursunuz.İfadem gayet net oldu, ama benden bu konuda daha başarılı olanlar oyunun yapımcıları olsa gerek, demek istedikleri şu:”Etrafı son model “Rus” tanklarıyla çevrilmiş bir elin parmaklarını bile aşmayan güçlü ABD askeri, mükemmel teknolojisiyle, üstün bir güç gibi bir düşman bölüğünü yok edebilir.Forever USA” Kesinlikle ABD’ye kızmıyorum, oyunun yapımcılarını da ayrıca tebrik ederim. (Makyavelist bir anlayış çerçevesinde, buna göre bir "doğru" olduğunu belirtmekte de fayda var. "Erdem"in ne olarak tanımladığına bağlı olarak)Adamların hakkı, bir ülke şu dönemde "gerekli" olanı yapıyor, sen de "adam" ol da sen de yap.Mesela yapana kızmak olmamalı, mesele tahriklere kapılmamadan oynayabilmek olmalı, tabi ne kadar başarabilirseniz, o da size kalmış.Üçüncü olarak, PC Gamesler’in, geleceğin-geçmişin ve sanal hayatın günümüze yansımalarını teşkil etmesi ve oyunların çok amaçlı olarak kullanılabilme olanakları.Ben yıllardır diyorum, artık tarih ve dünya öğrenimi kitaplara sığdırılamaz.Mesela Kurtuluş Savaşımızı işleyen bir bilgisayar oyunu yapılsa ve okullarda yürürlüğe sunulsa, emin olun, hepsi su gibi içerler Sakarya’yı, Büyük Taarruzu. "Milli" tarih çapında örnekler değil sadece, Siyasi Tarih, Roma , Osmanlı vb.(Çocuklar Beden Eğitimi yerine Tarih derslerine girmek isteyecekler bir kere. insancıl ve şiddetten olabildiğince uzak olması koşuluyla, altta ifade ettiğim  örnek ile değil tabi.)Oyun şöyle başlasa mesela, İngiliz bayraklarını göndere çekmiş, İstanbul Boğazına doğru sislerin arasında ilerleyen gemiler, sisli bir İstanbul silueti ve Teoman’ın dediği gibi “ yorgun,üzgün ve yaşlanmış.” bir şehir. Karenin altında Türkçe 4 yıl önce yazısı, sonra ekran kararıyor ve arka planda müthiş epik ve aynı zamanda iç burkucu, içerisinde zafer ve ölüm ezgilerini barındıran, arada sırada M.Kemal Atatürk'ün seçilmekte zorlanılacak seslerini (Metin olarak bu esnada da ekrana yansılatılacak) içeren mükemmel bir müzik. Ardından ekrandaki karartı geçer mükemmel bir grafikle kendimizi basit bir er olarak II. İnönü Savaşında buluruz. Ani bir top atışının etkisiyle kulaklar sağır olmuş, hemen ilerimizdeki komutan taarruzu emrediyor. İnsanlar birbiri ardına karşıki mevziiye koşuyor. Havada “Allah Allah” nidaları, bizim yönettiğimiz er (Oyun bu arada FPS olacak.) sürüne sürüne siperin ucuna geliyor ve bir süre dövüşen insanların silah sesleri, vurulan bedenler ve toz dumanı izliyor. Tam o sırada Teğmen Cevat(Öyle biri yok tamamıyla uydurdum.)bu erin yanına geliyor ve eri ayağa kaldırmaya çalışıyor. O anda karşıki mevziden gelen bir mermi, teğmenin vurularak ağır çekimde yere düşmesine neden oluyor. Erin yüzüne kan sıçrıyor ve ellerine bakıyor. O anda bizim er öyle bir nefret ve intikam hırsıyla doluyor ki, kendini siperden dışarı atıyor ve kontrol size geçiyor. Hiçbir tarih kitabı tarihi olayları bu kadar "gerçekçi" ve içselleştirerek anlatamaz. Şimdi bu tarz oyunların "nefreti körükler" dediğinizi duyar gibiyim.(Üstü yaptığım anlatı da nefretin genç nesile "nasıl" empoze edilebileceğine güzel bir misal, tarafsız ve nefretten arındırılmış bir tarih anlayışının taraftarı olarak, yaptığım anlatının ABD'deki konsol-pc oyun yapım  sektörünün "bakış açısı"nı daha net tanımlamak için olduğunu da belirteyim. Yoksa "şiddet"e her nasıl olursa olsun, küçük yaştaki bireylerin maruz bırakılması doğru olmaz. ) O zaman ABD’nin şu 15 yıl içerisinde oyunlarında yaptıkları benim bu senaryomu tek hamlede nakavt edecektir.(Mesela 2.Dünya Savaşının her karesini oyunlarında anlattılar. Bu anlatımın "nefret" ve tabi ki "ötekileştirme" üzerinden kurgulandığını belirtmeme bir daha gerek yok.) Özellikle ABD’li oyun yapımcılarının oyunlarında o kadar çok nefret sahnesi ve bunun doğurduğu nefret enstrümanları var ki, hangi birini yazayım diye düşünüyorum şu an. Ama her ne olursa olsun olabildiğince şiddetten uzak (ki burada strateji oyunları ön plana çıkıyor, nitekim FPS formatı buna pek uygun değil.(bkz. Empire: Total War) ve objektif yapılabildiğinde gerçek anlamda tarih zırvası (okullarda "eğitim"i, "öğretim"i yapılan) kitapları çöpe atabiliriz. Bu açıdan mükemmel bir imkân teşkil ediyor.Bu noktaların tümüne dikkat çekmek için bazı oyunlar üzerinden örneklendireceğim. Haydi başlayalım.

Medal Of Honor Airborne: Tüm bölümlerde, neredeyse Almanlara küfür ediliyor. Hayır, sadece askerlere değil, Alman milletine. Bu nefret değil de nedir? Yine aynı oyunda, Fransa geçen bir sahnede bir Alman tankı arkadaşlarının gözleri önünde yere düşen ve kalkamayan masum bir Amerikan askerini ezer. Şunu belirmek gerekir ki; Almanlar Amerikalılara nazaran (İç savaş, atom bombası ve Vietnam'a dikkat çekmek isterim.) savaş hukukunu tarihte en iyi uygulayan milletlerden biridir. Hitler'in bile -yahudi faciasını bu bağlamda dışarıda bırakırsak- uluslararası kurallara saygılı olduğunu dile getirebiliriz.

Medal Of Honor 2010: ABD askerleri bu sefer El Kaideye karşı ve inanamayacaksınız ama  –inanılmaz bir şekilde- yeniyorlar. Haçlı seferleri mantığı üzerine gidildiği su götürmez bir gerçek, askerlerin giyim tarzları, sakalları ve tavırları bunu doğruluyor.(21.yy'da bu "bilinç"in sürüyor olması da farklı bir tartışma konusu.)Dikkatli oynayan ve biraz da duyarlı olan her birey bunu şıp diye anlar.

Bad Company 2:Bu sefer düşman Ruslar, ama Rus askerleri çok tipsiz, acımasız olarak çizilmiş.”1 Amerikan Dünyaya Bedeldir” mantığı burada da var.

Call Of Duty 4 Modern Warfare: Rakip bu sefer Araplar, oyunun başında herkes sokaklarda kurşuna diziliyor, Arapça konuşmalar, sokaklarda ürkek insanlar, hepsi ABD’yi istiyormuş gibi bir hal içinde. Her tarafta kaos, sokaklar savaş alanı, duvarlarda kırmızı harflerle -ne yazılmışsa artık- Arapça yazılmış bildiriler. Ha bir de, nasıl anlarsanız anlayın ama bir turda Kiliseyi vurma emri vardı(Hiç unutmam.) vurduğunuzda oyun bitiyordu. Fakat anı durum –ayrıcalık- etrafta tonla olan camiiler için mevzubahis değildi ne yazık ki. Bu nasıl bir paradokstur. 

Call Of Duty 6 Modern Warfare 2:Rakip Ruslar, katil, cani, terörist olan Ruslar. Oyunun ortalarında bir turda Moskova’da havalimanındaki katliam niye Rusya’da yapılıyor o da bir soru işareti. Yalnız yapımcılar “Ya biz kantarın topuzunu fazla kaçırdık” demiş olmalılar ki, bir hain Amerikan Komutanı ve bir grup Amerikan askerini de düşman olarak oyuna dahil etmişler. Uyanık köftehorlar sizi gidi. (Bu oyun Rusya’da yasaklandı.)

Call Of Duty 5 World At War: Sıra bu sefer Japonlarda. Savaştan anlamaz, savaş hukuku bilmez, katil ve işkenceci Japonları konu alıyor bu sefer arkadaşlar. Japonları bir temiz süzgeçten geçiriyorlar bu oyunda da. Oyunun başındaki işkenceci Japon subay her şeyi anlamanıza yeter de artar bile. Şunu belirtmek gerekir ki, Japonlar Amerikalılardan daha fazla savaş felsefesi içinde yoğrulmuş insanlar.(Japonya'da "savaşçı" sınıfın, tüm sınıflar arasında ilk sırayı alması, doğal olarak bunu doğurdu tabi.) Amerikalılar Vahşi Batıda birbirlerini para için boğazlarken, Kızılderililerin hakkından gelirken (ABD'nin bireysel silahlanma ve şiddette, günümüzde dahi parlak bir sicilinin olmadığı aşikar.) Japonlar Samuraylar gibi  savaş adamları yetiştirmiştir.(Bunun bir benzerini en azından ABD toplumunda göremeyiz.) Diyeceğim o ki, herkes haddini bilsin.(Makul akılda insanları da aynı kefeye koymak çok ayıp ve haksız olur. Clint Eastwood’un İwo Jima’dan Mektuplar filmini önermek isterim. Japon askerini bir de buradan izleyin. Tarafsız ve insancıl. Eastwood’a sonsuz saygılar.)

World İn Conflict
World İn Conflict: Ruslar ABD’yi işgal eder. Oyunun amacı 60 yıllık bir bilinçaltı korkusunu yeniden ortaya çıkarmak. Rus Ayısı, Amerikan Kartalına saldırıyor klasik olarak. Tabi sonunda ABD onları “defeder”  her zamanki gibi.”Bize bulaşmayın lan” sesleri oyunun içinden vıcık vıcık yükseliyor. Red Alert ’da bu noktada benzer bir örnek olarak verebiliriz pek tabi.

Homefront: Kuzey Kore ABD’yi işgal ediyor ve ABD halkı kendini korumak için adından da anlaşılabileceği gibi pek kahramanca evinin önüne kadar gelen Kuzey Koreli askerleri avlıyor. Her şey son derece net “Düşman=Kuzey Kore” denklemi siz sayın seyircilerin karşısına çıkıyor zaten.


Tabi,  bu hususta kutlanması gereken oyunlarda var. Company Of     Heroes’un ilk oyununda yer yer böyle unsurlar olmasına rağmen, 2. Oyununda (Opposing Fronts) savaşı Alman, İngiliz ve Amerikan boyutlarında gayet insani ve objektif sunmasına da alkışlamak istiyorum. Relic’in bu yaklaşımı takdir görmelidir. Ama kimse meselenin bu boyutunu irdelememesi de elem vericidir.


Peki, Biz Ne Yapmalıyız?

Etkilenme düzeyimizi minimum düzeye indirmeye çalışmaya gayret etmeliyiz. Her bireyin bilinçaltına o farkında olmasa da böyle izlenimler ve fikirler işleniyor. Bu işi yapanların, para onlarda, işi bilen insanlar onlarda ve en önemlisi güç onlarda olduğu sürece bu sanatı bu şekilde sürdüreceklerinden kimsenin kuşkusu olmasın. Hayır, onları suçlamıyorum, bu işi hatalı taraflı veya çarpıtıcı da yapsalar, sadece onlar yapıyor. Biz de çerez gibi tüketiyoruz. Eğer beğenmiyorsan, kızıyorsan, çırpın sen de yap. İşte tüm mesele bu noktada düğümleniyor. Olay bu kadar basit.











                                                                                                                         

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder