Kâğıdın bulunması ve geçen süre zarfında insan düşüncelerini aktarması için daha etkin bir yol, daha da doğrusu, daha portatif bir buluşun bu zamana kadar keşfedilmemesi çok ilginç bir durum. Bunun sebebini biraz düşündüğümüzde hemen anlayabiliriz. Kağıt; ucuz, hafif, kolay ulaşılır, optimal düzeyde kullanışlı, geliştirilebilir, geç yaşlanan, dayanaklı bir ürün. Şimdi eğer biz yüzyıllardır kullandığımız bu ürünü, daha etkiniyle değiştirmek istiyorsak, o buluşumuzun kâğıdın aşılması zor çitasını aşması gerekecek.
Aslında kâğıdın güçlü denebilecek bir alternatifi var, çok güçlü değil ama zaman içerisinde kâğıdı pança bincik edebilir. Ben buna “elektronik kâğıt” adını taktım. Kullandığımız e-kitaplar ya da tablet bilgisayarlar kısmen de olsa bu buluştan-mantık olarak- faydalanıyorlar ama tam olarak değil. Bahsettiğim saydam bir yüzey, cam gibi fakat üzerine yazı yazabiliyor ya da yükleyebiliyorsunuz. Bu noktada çalışmalar sürüyor. Biz gel gelelim bu fikrin günümüzdeki –ilkel- adımlarına ve yansımalarına.
İnternetten bilgi paylaşımı “Elektronik Kâğıdın” ilk adımıydı. Fakat ne yazık ki internet bilgisayar başında oturmayı şart koşuyordu, pahalıydı, yorucuydu, düzensiz ve kalitesiz bilgi alma olasılığı çok fazlaydı, okumanın kendine has zevkini bir türlü veremiyordu. Benden önce kimileri kâğıdın bu yöndeki artılarını gördü ve düşündü:”Acaba internet okumasını kâğıdın artılarıyla nasıl birleştirilebilirim?” Yanıtı e-Booklar ya da Tablet PC’lerdi. Hem internet dünyasının nimetlerinin zevkli okumalarını sunacaktı hem de kâğıdın kendine has “romantik” zevkini okuyucusuna verebilecekti.
Tabi, bu yeni buluşlar ve adımlar bu adımların ilki olan internetin üzerinde şekillendi. İnterneti daha kullanışlı sunma isteği, insanın yüzyıllardır oluşturduğu “kâğıt” kültürünü kaybetmeme isteğiyle bir noktada birleşti. Fakat gelin görün ki bunların toplum düzeyine inmesi zaman alacak doğal olarak. Bu iniş sürecinde kâğıdın egemenliğini yok etmenin, aslında anahtarı çok basit. Kâğıdın bu kadar tutulmasında belki de en etken neden kâğıdın çok ama çok ucuz olması. Tablet PC’ler ya da türevlerinin bu zor engeli aşmaları çok zor, fakat bir kez aldırarak(tabi uygun fiyata) uzun yıllar kullandırma mantığının üzerine gidilebilirler. Mesela 100 TL’ye bir tablet satılsa ve uzun yıllar kullanım kapasitesi sunabilse kâğıdı tahtından uzun vadede def edebilir. Muhtemelen Tablet PC ve türevlerinin bunun için şekil değiştirmesi gerekecek. Tablet bu noktada PC işlevini elinden bırakmak zorunda kalabilir. Eğer bu öngörüm gerçekleşirse meydan e-booklara da kalabilir. Fakat yine de yazımın başlarında bahsettiğim, “elektronik kâğıt” bu hususta en güçlü aday. Elektronik kâğıdın PC işlevine ya da belki de-isteğe göre- internete bile ihtiyacı olmayabilecek. Bu da onu fiyat-alım dengesinde güçlü bir aday yapmaya yetiyor da artıyor bile.
İnsanlar ne kadar karışık yapılardan hoşlandıklarını söyleseler de, her zaman zıttı olanlar kalıcı olmuştur. Kolay kullanım, ulaşılabilirlik ve alım standartları yüksek olan buluşlar tarihte diğerlerine nazaran insanın hayatında daha fazla yer etmişlerdir. Mesela ampul, mesela tükenmez kalem, mesela poşet, mesela kâğıt bunu doğrulayabilecek misaller.
Kâğıdın efendileri ya da üzerine en çok bir şeyler çiziktiren insanlar medyacılar. Bu değişimler gayet tabi ilk elden “kâğıdın efendilerini” ilgilendiriyor tabi. Ben bu değişimler konusunda hiçte tutucu bir tavır sergilemiyorum. Bir dergi-kolik olarak, her ay Natıonal Geographic’i ha tabletten okumuşum ha ilkel kâğıttan. Şunu da belirtmek isterim ki kâğıt halindeki düzgünlüğü ve düzenliyle tabi. İşte bu noktada da tutucuyum, o düzen hiçbir zaman kaybedilmemeli. Neyse, ben medyanın bu noktada tutucu olmaması gerektiği kanaatindeyim. Zaten onların da bu noktada ayak diretmesinin tek sebebi, satış ve bunun aka bininde gelir elde etme isteği. Çok iyi anlıyorum onları, işte bu durum benim de canımı sıkan nokta. Şöyle olabilir diyorum mesela: Dergi bayiine gittin, “Abi bana bir Natıonal versene” dedin, ardından tabletini –vb- cihazını uzattın, yüklettin ve paranı elektronik olarak ödedin. Bu pek olası değil ne yazık ki, dergi çıkar, emin olun ertesi gün(en iyi ihtimalle) internete korsanı düşer. Hiç bir güvenlik, koruma önlemi de fayda etmez. Ne insanlar tanıdım, adamlar her şeyin korsanını elde edebiliyor. Bu nedenle, bu ihtimal pek muhtemel değil. Fakat ne yapılabilir. İşte bunu pek bilemiyorum ne yazık ki. Bu soruya sadece ben değil, yılların emektarları da tam olarak bir cevap veremiyor. Geçen yaz Atlas dergisinde Nazlı Kurt ile konu bu noktadan açıldı. Onun verdiği cevap gerçekten yüreğimi acıttı. Dedi ki,”Bu tarz dergiciliğin sonu yakın” ardından hafif bir tebessümle bana dönerek, “Yeniler için iş çok daha zor, dergicilik bitiyor, baksana sen şu internete” Bunun bir çaresi bulunmalı. Sakın bana ücretsiz olsun demeyin, ben de size maaşları siz ödersiniz o zaman derim. Ne yazık ki babam fabrikatör Necmi Bey değil benim. Toplumun bir hakkı varsa, bu hizmete emek dökeninde bir hakkı var diyerekten bu fikrin kapılarını pek toplumcu arkadaşların suratına çarparım.
Medya’da hiç kimse yeniliklere soğuk bakmıyor, yalnızca korkuyor. Bu korkular dindirilemediği sürece medya ve organları –pek tabi özellikle yazılı basın- bu gelişime haklı olarak ayak direyecek. Özellikle genç Medyacıların düşünmeleri gerekli bu atılım ve değişim üzerinde. Nitekim gelecek mesleklerini yok edebilir. Dergiler kapanarak, bireysel ve genellikle eskisi gibi kaliteli olmayan bloglara yerlerini bırakabilir. Gazeteler sadece internet üzerinden yayın yapabilir Tabletler, e-Booklar ve Elektronik Kâğıtlar için. Bir devrimin eşiğindeyiz. Ya devrimin, çarlık ailesi gibi kurbanı olacağız, ya da Lenin gibi kazananı. Bu bizim elimizde.
Dergicilik üzerinden gitmemin en yalın sebebi, dergi medyacılarının ve okurlarının bu noktada haklı olarak en tutucu grup olmasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder