Arada bir elini sakalına götürerek sıvazlıyordu. Gözlerini benden
kaçırarak hatırlayamadığı bir mekânı ya da orada geçirdiği bir olayı anımsamaya
çalışıyor, isteğine ulaştığında ise yüzüne hafif bir tebessüm yayılarak, mevzuyu
bu yöne doğru çekiyordu. Hollandayı anlatmaya başladı. Onu tanımayan için onu
dinlemek zordur. Konudan konuya atlar ve bir nokta üzerinde odaklandığında
uzunca o noktadan pek de ayrılmadan yer yer tekrara düşerek, tatlı tatlı
anlatır. Siz onun konu geçişlerini bilerek yaptığını Hollanda üzerine kafanızda
çizdiği genel izlenimin farkına varınca anlarsınız. Bir bakmışsınız Hollanda
kafanızdaki tuval üzerinde şekillenmeye başlamış, ana hatlarıyla bir yapboz
belirgin olarak ortaya çıkmış. Hollanda konusunda ressamlar üzerinde bilhassa
ayrı bir özen göstererek duruyordu. Özellikle Rembrandt’ın şu ünlü Ölü’yü
Uyandıran İsa resmindeki kendine has izlenimlerinden kendinden geçerek, kısık
kısık gülerek, bazen de parmaklarını havada birleştirerek bir noktaya fokus
yapmak istiyormuşçasına size doğru yönlendirerek aktarıyordu. Fakat bunları
anlatırken hiçbir elitist tavır takınmadan sanki çok basit bir mevzudan
bahsediyormuş gibiydi. Ciddileştiği noktalarda zaman zaman tavana doğru
bakıyor, daha da dik durmaya çalışılarak gözlerini sizin üzerinizde
gezdiriyordu.
Murat Belge bu son seyahat kitabında bana işte böyle anlar
yaşattı. Onu karşıma aldım ve kulak verdim. Odamda oturmuş, loş ışık altında
gece geç saatlerde sessizce onu dinledim. O anlattı ve ben onun sözünü hiç
kesmedim.
Seyahat kitaplarına meraklı biriyim ve bir seyyah olmak
küçüklükten beri hayalimdir. Bu konuda birçok kitap okudum son yıllarda,
özelikle üzülerek belirtilmek isterim ki son dönem bu konuda yazılmış
kitapların çoğu, niteliksiz, “duygusuz”, seyahatin o kendine has tutku kokan
çeşnisini vermekten çok uzak. Seyahat sadece yemek içmek, gezip görmek
değildir. Seyahat bir yaşam çıkarımı felsefesidir. Bu süreçte edinilen
izlenimlerin yorumlanması sanatıdır. Bunlardan yoksun bu tarz niteliksiz “tatil”
kitapları çöpten başka bir şey de ifade etmiyor ne yazık ki.
Başka Kentler, Başka Denizler 3, bu tarz bir tatil kitabı
kesinlikle değil. Buraya gidin, şuraya gidin, şunu yiyin, şunu görün de
demiyor, diğer seyahat kitaplarından çok ayrı bir kavis çiziyor. Bu sebeple
–serinin 3.kitabı olan- seyahatnameye Belge’nin aydın kimliği üzerinde
eksenlenen, bir seyahat yansımaları kitabı desek daha doğru olacak. Bu açıdan o
düzenli “gezilecek yerler”, “yenilecek yerler”, “hediyelik eşya alınacak
yerler” tarzı bir “tatil” kitabı beklemeyin, Belge’nin kendine has düzenine
hazırlıklı olun. Söz gelimi Cenova’dan bahsederken, bambaşka bir konu üzerinde
bulabilirsiniz kendinizi. Bir kiliseden bahsederken duvardaki bir resim, tüm o
ara bölümü işgal edebilir. Mesela Danimarka’da bir anısının
üzerinde dururken bir bakmışsınız, Belge size Danimarka tarihi
anlatıyor ya da bir restorandaki bir içkinin üzerinde fikirlerini belirtiyor.
Kısacası bu kitabı okuyabilmek için her şeyden önce Murat Belge’yi merak
etmeniz gerekiyor. Onun çıkarımlarını, gözlemlerini ve bu ülkelere dair
yaklaşımlarına özel bir ilgi göstermeniz icap ediyor. Bu bilinçle yaklaştıktan
sonra da gerisi geliyor zaten.
Kitap geniş bir coğrafyayı konu alıyor. Belge, Başka Kentler,
Başka Denizler’in 3. Cildinde öncelikle Hollanda’da bir gezintiye çıkarıyor
bizi. Yaşamındaki Hollanda’yı yer yer anılarını da harmanlayarak, özelikle
ressamları üzerinde durarak, arada sırada tarihçi kimliğini de bu işe katarak
bizlerle paylaşıyor. Sonra Güney’e İtalya’ya geçiyor. Uzunca bir bölüm İtalyan
siyasetinin geçmişi ve geleceği hakkındaki görüşlerini dile getiriyor.
Özellikle de İtalya Sosyalizmi üzerinde duruyor. Roma, Venedik, Floransa ve
Cenova’ya ayrı bir önem ithaf ederek, kitabındaki en uzun bölümü bu yarımada
ülkesine ayırıyor. Sanatını, tarihini, siyasetini, anılarını, içkilerini görece
“düzenli” bir hava içerisinde anlatmaya özen gösteriyor.Oradan Almanya’ya
uzanıyor.Nasyonal Sosyalizm ve Alman Milliyetçiliği üzerinde bilhassa
duruyor.Nürnberg ve Essen şehirleri kapsamında kısa bir bölüm ayırıyor
Almanya’ya.Alman topraklarından komşu ülke Danimarka’ya geçiş yapıyor.Bu ülkede
ise sömürgecilik ve Danlar üzerinden geniş bir pencere açıyor yarımadaya. Önemli şehirlerinden bahsetmeden
de geçmiyor. Danimarka’yı, Danimarka ve İslam üzerinden çıkarımlarını da
katarak noktalıyor. Alplerin ülkesi Avusturya’ya değinmeden de edemiyor yine.
Daha önceki ciltlerinde Viyana üzerinde özellikle durduğu için, bu sefer sadece
Graz’ı konu alıyor. Daha Doğuya Balkan coğrafyasına da uzanıyor. Yugoslavya ve
Komünizm derken soluğu, Boşnak-Sırp-Hırvat savaşında alıyor. Helsinki
Yurttaşlarıyla Boşnak soykırımını engellemek için yaptıklarından da bahsediyor.
Milliyetçiliğe veryansın ediyor haklı olarak. Ardından Ukrayna’ya rastlıyor.
Burada da Ortodoksluk ve kilise mimarileri üzerinde bir mimar titizliğiyle
duruyor. Pek tabi Yeni Kıt aya’da selam veriyor. New Orleans ve Boston
merkezli, New York ve çevresini yazıya aktarıyor seyyahımız. Caz, siyahîler ve
mahallerden yola çıkarak New Orleans’ı bize betimliyor. Komşu ülke Kanada’ya
derken, Montreal, Toronto ve Niagara’ya özel bir ihtimam göstererek bu kıtayı
“şimdilik” sonlandırıyor. Huzursuz Ortadoğu’ya da yazmadan edemiyor.
Lübnan-Suriye-Ürdün ve Irak’a da kısa ama öz bir yaklaşımla mercek altına
alıyor. Son olarak hayatındaki deniz yolculuklarını ve denizleri de anlatarak,
değersiz şu kâğıdı ihya ediyor.
Başka Kentler Başka Denizler 3 bir modern seyyahın seyahatnamesi.
Seyahatin bile artık tekdüzeleştiği bu çağda, Belge bu işe çok farklı bir yorum
katıyor, seyyah ruhunun peşine düşüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder