Bugünlerde İran’a ve Çin’e kızarken birilerini pohpohlama
eğilimini sürdürüyoruz. Çünkü özellikle bu iki ülkede neredeyse bir asırdır
yaşanan obsesyonların mümessili de yine o aşındırıcı güçler. Bu güçlerin yarattığı etkiler bugün dahi serpintilerini sürdürüyor.
Anglo-Persian Oil Company'nin yeni adı BP! |
Batı, özellikle ABD ve İngiltere bugün demokrasiye işaret
ederek İran’ı ve Çin’i uyarsa da, bu iki ülkenin bu anlamda katilleri.
İngiltere Afyon Savaşları ile zirve yapan ve Çin’i neredeyse sömürgeleştirmesi
en nihayetinde Mao’nun devriminin de sebebidir.
Çin toplumunda ve yönetim erklerinde öyle bir batı korkusu meydana geldi ki bu
süreçte, bu ülkeler –ki tabi olarak onların övdüğü şeyler- şeytanlaştırılarak
Çin’i uzun yıllar kapalı ve fakir bir ülke olmaya mahkûm etti.
Batı tüm enstrümanlarıyla bilhassa savaş ve tehditlerle
yarattığı “açık eşikler” ile bugün bile bu toplumda bilinçaltına işlemiş derin
korkular bıraktı, demokrasi bu nedenle uzun yıllar kapitalizm ile özdeş anılır
oldu. Demokrasi batının oyuncağıydı ve Çin’in aşa ve eşitliğe ihtiyacı vardı.
Özgürlük beraberinde sömürgeciliği de getirebilecek bir canavardı. Bu nedenle
baskıcı ve sosyalizm ile uyuşabilecek yeni değerler yaratmak şarttı. Mao ise
bunun fikir babalığını ve uygulayıcılığını yaptı.
Afyon Savaşı, 7 Ocak 1841 |
İran’da yine aynı sebeplerle İslam devrimini yaşadı. İkinci
Dünya Savaşı esnasında toprakları İngiliz ve Rus güçler tarafından işgal edilen,
petrolü üzerinde 20. Asrın başından itibaren söz sahibi olan İngiliz petrol şirketlerinin
doymak bilmez iştahı, Musaddık’ın bir
CIA darbesiyle düşürülüşü, tam güçlenmeye çalıştığı ve doğal kaynaklarında
sahip çıkmak istediği zamanlarda yapılan dış baskılar ve daha niceleri İran’ı
Humeyni’nin kollarına attı. Humeyni petrolü kamulaştırdı ve batılı güçlere
savaş açtı. Neticede İran’dakine benzer bir kapalı devlet tipi ortaya çıkmış
oldu. Yine Çin’deki gibi batı şeytanlaştırıldı, geçmişin korkuları demokrasiyi
ve batı tipi bir Pazar ekonomisini dışlama sürecine girdi, bu İran’daki derin
molla ve şeriat kültürüyle ve ezilmişlerin başa geçmesi (Sosyalizm ile İslam
Ali Şeriati gibi isimler tarafından yeniden yorumlanmıştır.) eklemlenerek
devrim İslam adına yapılmış oldu, şeriat yürürlüğe konuldu. Çünkü batı ve onun
değerleri şeytandı. Zaten batı matah bir şey olsaydı, İran çoktan kendine
gelirdi. Batı ancak kendi için vardı. İçte ise dışardan gelebilecek saldırıdan
korkan bir evdeki gibi tüm ışıklar söndürüldü. Fakat İran bu sayede tartışılır
da olsa bağımsızlığını öyle ya da böyle sağlamış oldu. Nitekim batı iblisinin
İran’daki elinin kesilmiş olduğu temel motiveydi İran İslam Cumhuriyeti için.
Benzer misaller pek ala verilebilir, batıda değişik bir
batılı olan Almanlar gibi.Mesela Alman milliyetçiliğinin bu kadar keskin olması
ve en nihayetinde Almanya’nın savaş sonrasına kadar militarist bir devlet
olarak kalmasının arka planında yatan sebeplerden biri de İngiltere’dir. Avrupa pazarında geniş yer
edinen ve Alman devletlerinin ekonomik nüfusunu kıran İngiltere, o dönemki
Alman devletlerinde ve prensliklerinde ekonomik bir birleşmeye meyal vererek farkında
olmadan, Alman milliyetçiliğini harlamıştı, bunun üzerine dışarıya karşı gümrük
vergilerini yükselten ve kendi içinde yeni bir ekonomik birlik ve bağ kuran
Alman devletleri bu sayede İngiltere’nin yıkıcı ekonomik etkisinden
olabildiğince en az zararla kurtulmuştu.
Bugün bazı iktidarları-toplumları yargılarken olayların,
yaşananların arka planlarına bakmayı unutmamalıyız. Yıkıcı etkiler devlet içerisinde
öyle bir tepki doğurabiliyor ki, ortaya faşist, gerici ya da baskıcı sosyalist
rejimler çıkabiliyor. Bazen kimi toplumlar yabancı emri altına girmeme
iradesiyle, kültürünü korumaya almak isteğiyle, bağımsız bir devlet olabilmek
özlemiyle ya da sadece aç kalmamak niyetiyle bunlar gibi rejimleri
doğurabiliyor. O nedenle bu takıntıya sahip olanlar yerine, temelde buna neden
olanlar da eleştirilmeli ve göz önüne alınmalı. Kuru kuru ve caka satarcasına
bilmiş bir edayla İran’da ya da Çin’de revizyon ya da devrim derken durup bunları
bir an olsa da düşünmeli, hesaba dahil etmeliyiz.
Barlas’ın köşe yazısında da dile getirdiği bir anekdotu
vardı. Bir gazeteci arkadaşı askerde komutanıyla konuşurken komutan Amerikan’ın
onlara gönderdiği silahlara ve tanklara veryansın eder. Herifler der, ellerinde
harpten kalan ne külüstür varsa bize göndermişler, şunlara bak… Arkadaşı sosyalisttir
ve içinden iyi bari adam bizden çıktı diye düşünürken komutan kısa bir es
verdikten sonra hiddetle, tüm bunları başımıza açanın şu Sovyet Rusya belası olduğunu
söyler. Suçlu Sovyetlerdir ona göre.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder